Maraz Ali
Benim adım Ali, Maraz Ali bayılırım bela olmaya
- Katılım
- 9 Mar 2022
- Mesajlar
- 188
- Tepki puanı
- 207
- Puanları
- 58



"Kendinize bir sorun: Son 5 yılda ne değişti? Sizi ileri götüren ne yaptınız? O sürekli ‘yarın başlarım’ dediğiniz yarın, kaç kere geldi de siz yine aynı çukura düştünüz? Ne zaman artık yeter diyeceksiniz? Kaç kere aynaya mahçup bakmanız gerekiyor?
Hayat geçiyor dostum. Zaman kimseyi beklemiyor. Sen orada kendini oyalarken, başkaları hedeflerine yürüyor. Sen yatağından kalkamıyorken, birileri sabah 5’te kalkıp hayatını kuruyor. Ve sonra ‘şanslılar’ diyorsun. Hayır! Onlar sadece senin yapmadığını yaptı.
Sizden çok şey istemiyor bu yol. Sadece dürtüye "hayır" diyebilmeyi. Sadece o anlık rahatlık yerine uzun vadeli gücü seçmeyi. Ve evet, bu zor. Ama kolay olan zaten sizi bu hale getirdi. Kolay olanı seçtiğiniz için bu haldeydiniz.
Bundan sonra ne olacak? Yine aynı döngüye mi gireceksiniz? Yoksa artık bir karar mı vereceksiniz? Bu iş irade işidir. Bu iş savaşmaktan kaçmamak işidir. Bunu başaranların bir sırrı yok: Sadece her gün yeniden kalkıp devam ediyorlar. Hepsi bu.
Artık bahaneleri bırakın. Artık ‘bir kereden bir şey olmaz’ yalanını çöpe atın. Artık kendi potansiyelinize ihanet etmeyin. Çünkü siz bu hayata ekran başında sürünmek için gelmediniz. Siz bu hayata kendi savaşınızı kazanmak için geldiniz.
Ve bu savaşın ilk cephesi burada başlıyor: Elinizdeki ekrana hayır diyebildiğiniz o anda. Kazanın. Bu defa gerçekten kazanın. Çünkü bu sefer kaybederseniz, kaybettiğiniz şey sadece bir alışkanlık değil — kendiniz olursunuz.
Sen kendi bedenine bile söz geçiremiyorsan, hayata nasıl söz geçireceksin? Dürtüsüne ‘dur’ diyemeyen biri, bir işi nasıl sonuna kadar götürecek? Gerçekten düşün: O saniyelik zevke yenilen biri, karşısına çıkan ilk zorlukta ne yapar? Kaçar. Sırt döner. Bahane bulur.
Hayat kimseye torpil geçmez. Her gün seni test eder. Ve senin sınavın şu anda başlıyor. Her dürtü geldiğinde hayat sana soruyor: 'Hazır mısın? Ciddiye alıyor musun kendini?'
Ve sen her pes ettiğinde, hayat o kağıda koca bir çarpı koyuyor.
Sen şu an bu yola girdiysen, zaten içindeki o asıl seni duydun demektir. O özünü... O içten içe seni rahatsız eden sesi. Hani gece yatağa girdiğinde, içini kemiren, "Ben daha fazlası olmalıyım" diyen sesi…
İşte o senin gerçek benliğin. Ve o benlik seni çağırıyor. Ama sen her pes edişinde, ona bir tokat atıyorsun.
Yeter!
Gerçekten yeter artık.
Bir düşün: Enerjini koruduğunda, o zihin ne kadar netleşiyor. O gözler parlamaya başlıyor. Karşı cinsin ilgisini çekmeye başlıyorsun, ama artık onlara muhtaç gibi değil; kendi merkezinde duran biri olarak.
İnsanlar seni fark ediyor. Çünkü sen artık başkalarının kölesi değil, kendi efendin olmuşsun.
Ama bu dönüşüm sihirli bir şekilde olmuyor. Bu dönüşüm her ‘hayır’ dediğinde, her zorlandığında ama devam ettiğinde şekilleniyor.
Ve en önemlisi: Bu sürecin sonunda seni bekleyen şey sadece bir "bağımlılıktan kurtulmak" değil — yepyeni bir sen var orada.
Odaklanan, hedef koyan, yorulsa da bırakmayan bir sen.
O halde soruyorum: Bu hayat sana verildiyse, harcamak için mi verildi? Yoksa hakkını vermen için mi?
Bir gün, bir noktada, kendine dönüp 'İyi ki o gün bırakmamışım' diyeceğin bir an gelecek. Ama o an gelmesi için bugün bırakmayacaksın. Bugün devam edeceksin. Bugün savaşacaksın.
Çünkü bu hayat, yatanların değil; ayağa kalkanların oluyor."
artık yeter, senelerdir uğraşıyorsun artık yeter bırak şu pisliği