SlaveToMaster
Münzevi Adam
Bu yazı burada yazacağım son yazı olacak. Uzun süredir internetim olmadığı için giremedim ama bu benim için aşırı iyi bir deneyim oldu. Her şeyden önce onay almak için internetteki anonim insanların beğenisine muhtaç kalmamayı öğrendim. Bir itirafta bulunmam gerekirse, ben bir süre düşündüm ve bu kadar çok gönderi paylaşmamın kökeninde insanlardan "beğeni" almak olduğunu fark ettim. Yersen. Sonra kendime sordum: "Yüzünü görmediğin ve sesini duymadığın bir insan senin yazdıklarını beğense ne olacak? Velev ki beğendi, bu sana ne katacak günün sonunda?" Dolayısıyla kendi kendimi onaylamaya başladım. BU ÇOK ÖNEMLİ ARKADAŞLAR.
Hatırlarsanız kuşumu kaybetmemin üzerind bir yazı yazmıştım. Kuşumun ölümünden sonra büyük bir ders çıkardım kendime: Ne olursa olsun, hayatı dolu dolu yaşamak lâzım. Evde oturmak beni mutlu etmese de rahatlık sağlıyordu ama benim ihtiyacım olan şey rahatlık değildi, hayata atılmaktı. Evet, çok fazla teorik bilgiye sahibim ama pratiğim koca bir sıfır idi. Çözümü basit: Dışarı çık. Ben ne yaptım? Giyinip iş aramaya başladım. Gerçek bir adam gibi hem de. İlk önce 3 yıldızlı bir otelin müdürüyle YÜZ YÜZE görüştüm (Bu benim için oldukça önemli bir gelişmeydi çünkü normalde bunu yapmaktan korkardım kız çocuğu gibi). Müdür "Tamam, 1 Haziran'da gel işe başla," dedi bana. Ben tabii diğer otelleri de ziyaret ettim ama onlar daha büyük olduğu için form doldurttular ve geri dönmediler (Zaten ben de böyle olmasını bekliyordum.)
1 Haziran'da gittim, müdür anında beni deneme için bara koydu (Otel alkolsüz, o yüzden hiç sıkıntı yaşamadım). İlk gün oldukça sessizdim ama bunun sebebi insanları gözlemlememdi (Bunu yapacağımı tahmin etmişsinizdir, haha). Müdür "Nasıl gidiyor" diye sordu, ben de "Çok iyi, müdürüm. Hiçbir sıkıntı yok," dedim. "Yarın 7:30'da gel işe başla" dedi bana.
Şu an birkaç gün geçti üstünden ve ben hem sosyal çekingenliğimi attım hem de iş yerinde en sevilen personel oldum. Deneyim ve para kazanmak için girdiğim işte işkolik bir bela herifin teki olup çıktım. Müdür bir gün mesai bitiminde beni çağırdı, "Gördüm öz güvenini. Bir de seni akşam deneyelim. 16-24 saatleri arasında çalışabilir misin?" dedi. Ben de 1 saniye bile tereddüt etmeden ve kendime güvenerek "Yaparım müdürüm" dedim. Ve gerçekten de çok iyi iş çıkardım. Şimdi yine sabah ekibine geçtim çünkü müdür sabahları daha verimli olacağımı gördü/fark etti.
Bugün şöyle bir şey yaşandı: Sabah tam 7'de otelde olmam lazımdı. Ve ben tam 7'de orada olduğumda hiçbir personel yoktu. Baktım misafirler çay kahve için sıraya girdi. Bir yandan da kahvaltılıkları hazırlayan usta "Büfenin olması lâzım" diyor. Önce resepsiyona gidip "Daha personeller gelmedi mi?" diye sordum, gelmediğini söyleyince WhatsApp grubunda "Sabah ekibindekiler nerede kaldı? Büfeye bakılması lâzım" diye mesaj attım. Geri dönüş gelmeyince şefi aradım. İlk önce yanıt gelmedi, ondan sonra bir baktım tişörtle koşa koşa geldi. (Bu arada bir parantez açayım: Arkadaşlar ben barda durmuyorum, HER İŞE KOŞUYORUM. Yani hem restorana bakıyorum, hem çöp atıyorum, hem boş topluyorum, hem koli topluyorum hem de koli vs taşıyorum. Ve bunların hepsini tek başıma hallettim 3 kişi işten çıktı diye.) Sonra gün içinde bizim şef benim attığım mesajı müdüre göstererek "Baksana" dedi, müdür "Bunu kim yazdı?" diye sorunca şef de benim yazdığımı söyleyince "Aferin sana. Bundan sonra böyle bir şey olursa beni ara. Benim numaram sende yok mu?" dedi. Ben de "Tamam müdürüm, sizi ararım" dedim.
Bir şeyi daha ekleyeyim: Herkesle iletişimim var. Misafirler (Genelde sadece Makedonlar ve Türkler var otelde), ustalar, diğer personeller, müdür, şefler, cankurtaranlar. Ben zaten bu işe açılmak için girdim en başta. Çekingenliğimi atmak için. Psikoterapide "maruz kalma terapisi (exposure therapy)" diye bir şey vardır (Oksimorona bak! Maruz kalmak kötü anlamda kullanılan bir tabirdir aslında).
Bu yazıdan bir şey alacaksanız o da şu olsun: Gün saymayı bırakın ve onun yerine geçici de olsa bir işe girin. Gerçek hayata karışın. Saatlerinizi harcadığınız 2 boyutlu şeyler DUYGUSUZ, ZEVKSİZ ve her şeyden evvel ŞEYTANİ. Evet, insanlar kötü olabilir ama ne kaybedebilirsiniz ki? En kötü insanlarla başa çıkmayı öğrenirsiniz (Başımdan geçen bir şeyi anlatayım: Bir tane misafir vardı, bir tane nonoş bir çocukla onun annesi. Bir keresinde meşrubat dağıtırken kadın "Yarım saattir sesleniyorum ama sen elindekileri satmakla meşgulsün" dedi. Ben burada iki şey yapabilirdim: ya (a) kadına çıkışıp "Hanımefendi, onlar da misafir sonuçta" deyip ortamı kızıştırabilirdim ya da (b) "Kusura bakmayın hanımefendi, hemen sizinle ilgileneceğim" deyip bir soruna mahal vermeden işi çözebilirdim. Ben tabii ki de akıllıca davranıp (b)'yi uyguladım. Hiçbir sorun çıkmamış oldu.) Bana inanın, evde oturmak size hiçbir şey katmayacak, ta ki siz bir karar verip harekete geçmediğiniz sürece.
Herkese hayatında başarılar dilerim.
Hatırlarsanız kuşumu kaybetmemin üzerind bir yazı yazmıştım. Kuşumun ölümünden sonra büyük bir ders çıkardım kendime: Ne olursa olsun, hayatı dolu dolu yaşamak lâzım. Evde oturmak beni mutlu etmese de rahatlık sağlıyordu ama benim ihtiyacım olan şey rahatlık değildi, hayata atılmaktı. Evet, çok fazla teorik bilgiye sahibim ama pratiğim koca bir sıfır idi. Çözümü basit: Dışarı çık. Ben ne yaptım? Giyinip iş aramaya başladım. Gerçek bir adam gibi hem de. İlk önce 3 yıldızlı bir otelin müdürüyle YÜZ YÜZE görüştüm (Bu benim için oldukça önemli bir gelişmeydi çünkü normalde bunu yapmaktan korkardım kız çocuğu gibi). Müdür "Tamam, 1 Haziran'da gel işe başla," dedi bana. Ben tabii diğer otelleri de ziyaret ettim ama onlar daha büyük olduğu için form doldurttular ve geri dönmediler (Zaten ben de böyle olmasını bekliyordum.)
1 Haziran'da gittim, müdür anında beni deneme için bara koydu (Otel alkolsüz, o yüzden hiç sıkıntı yaşamadım). İlk gün oldukça sessizdim ama bunun sebebi insanları gözlemlememdi (Bunu yapacağımı tahmin etmişsinizdir, haha). Müdür "Nasıl gidiyor" diye sordu, ben de "Çok iyi, müdürüm. Hiçbir sıkıntı yok," dedim. "Yarın 7:30'da gel işe başla" dedi bana.
Şu an birkaç gün geçti üstünden ve ben hem sosyal çekingenliğimi attım hem de iş yerinde en sevilen personel oldum. Deneyim ve para kazanmak için girdiğim işte işkolik bir bela herifin teki olup çıktım. Müdür bir gün mesai bitiminde beni çağırdı, "Gördüm öz güvenini. Bir de seni akşam deneyelim. 16-24 saatleri arasında çalışabilir misin?" dedi. Ben de 1 saniye bile tereddüt etmeden ve kendime güvenerek "Yaparım müdürüm" dedim. Ve gerçekten de çok iyi iş çıkardım. Şimdi yine sabah ekibine geçtim çünkü müdür sabahları daha verimli olacağımı gördü/fark etti.
Bugün şöyle bir şey yaşandı: Sabah tam 7'de otelde olmam lazımdı. Ve ben tam 7'de orada olduğumda hiçbir personel yoktu. Baktım misafirler çay kahve için sıraya girdi. Bir yandan da kahvaltılıkları hazırlayan usta "Büfenin olması lâzım" diyor. Önce resepsiyona gidip "Daha personeller gelmedi mi?" diye sordum, gelmediğini söyleyince WhatsApp grubunda "Sabah ekibindekiler nerede kaldı? Büfeye bakılması lâzım" diye mesaj attım. Geri dönüş gelmeyince şefi aradım. İlk önce yanıt gelmedi, ondan sonra bir baktım tişörtle koşa koşa geldi. (Bu arada bir parantez açayım: Arkadaşlar ben barda durmuyorum, HER İŞE KOŞUYORUM. Yani hem restorana bakıyorum, hem çöp atıyorum, hem boş topluyorum, hem koli topluyorum hem de koli vs taşıyorum. Ve bunların hepsini tek başıma hallettim 3 kişi işten çıktı diye.) Sonra gün içinde bizim şef benim attığım mesajı müdüre göstererek "Baksana" dedi, müdür "Bunu kim yazdı?" diye sorunca şef de benim yazdığımı söyleyince "Aferin sana. Bundan sonra böyle bir şey olursa beni ara. Benim numaram sende yok mu?" dedi. Ben de "Tamam müdürüm, sizi ararım" dedim.
Bir şeyi daha ekleyeyim: Herkesle iletişimim var. Misafirler (Genelde sadece Makedonlar ve Türkler var otelde), ustalar, diğer personeller, müdür, şefler, cankurtaranlar. Ben zaten bu işe açılmak için girdim en başta. Çekingenliğimi atmak için. Psikoterapide "maruz kalma terapisi (exposure therapy)" diye bir şey vardır (Oksimorona bak! Maruz kalmak kötü anlamda kullanılan bir tabirdir aslında).
Bu yazıdan bir şey alacaksanız o da şu olsun: Gün saymayı bırakın ve onun yerine geçici de olsa bir işe girin. Gerçek hayata karışın. Saatlerinizi harcadığınız 2 boyutlu şeyler DUYGUSUZ, ZEVKSİZ ve her şeyden evvel ŞEYTANİ. Evet, insanlar kötü olabilir ama ne kaybedebilirsiniz ki? En kötü insanlarla başa çıkmayı öğrenirsiniz (Başımdan geçen bir şeyi anlatayım: Bir tane misafir vardı, bir tane nonoş bir çocukla onun annesi. Bir keresinde meşrubat dağıtırken kadın "Yarım saattir sesleniyorum ama sen elindekileri satmakla meşgulsün" dedi. Ben burada iki şey yapabilirdim: ya (a) kadına çıkışıp "Hanımefendi, onlar da misafir sonuçta" deyip ortamı kızıştırabilirdim ya da (b) "Kusura bakmayın hanımefendi, hemen sizinle ilgileneceğim" deyip bir soruna mahal vermeden işi çözebilirdim. Ben tabii ki de akıllıca davranıp (b)'yi uyguladım. Hiçbir sorun çıkmamış oldu.) Bana inanın, evde oturmak size hiçbir şey katmayacak, ta ki siz bir karar verip harekete geçmediğiniz sürece.
Herkese hayatında başarılar dilerim.
Son düzenleme: