- Katılım
- 14 Nis 2023
- Mesajlar
- 329
- Tepki puanı
- 590
- Puanları
- 160
"Ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz, ama bizi durduran canavara karşı koyamıyoruz"
Merhabalar dostlar, nasılsınız umarım iyisinizdir gününüz güzel geçiyordur. Eğer geçmiyorsa üzülmeyin bu seride hayata yeniden döneceksiniz.
Bu seri nedir ve amacı nedir ?
Öncelikle bu serinin amacı istemediği bedenlerde istemediği hayatları yaşayan insanları yeniden hayata kazandırmak, kişiyi hayat meydanına salmadan önce ona gereken antrenmanı vermek. O zaman hazırsanız, LET'S GOO.
BÖLÜM 1- BESLENME
"Ne yersen ona dönüşürsün"
İnsanların aklına “beslenme” deyince hemen kalori, yağ oranı, protein miktarı gibi şeyler geliyor. Elbette bunlar önemli konular ama çoğu kişinin kaçırdığı çok kritik bir nokta var: Besinler yalnızca vücudumuzu değil, beynimizi de mahvediyor.
Yediğiniz besinler; sizi, düşüncelerinizi, iradenizi ve daha sayamayacağım kadar çok özelliğinizi doğrudan etkiler.
Eğer güzel, dengeli ve keyifli bir hayat yaşamak istiyorsanız, beslenmenize dikkat etmek zorundasınız.
Bu konuda size daha açıklayıcı ve bilimsel veriler sunabilmek için yapay zekaya başvurdum.
Haydi, beraber inceleyelim:
Şu 3. maddeye özellikle dikkat etmenizi istiyorum: “Anksiyete ve depresyonun beslenme kaynaklı versiyonları.”
Dürüst olalım… Hepimiz zaman zaman şunu sorguluyoruz: “Ben neden bu kadar huzursuzum? Neden sabrım kalmadı, neden bu kadar sık daralıyorum?”
Genetik diyebiliriz, evet. Çevresel faktörler, stres, yaşadığımız şeyler… Evet onlar da var. Ama belki de en çok etkileyen şeyin farkında bile değiliz: ne yiyoruz, ne içiyoruz?
Beynimiz kimyasallarla çalışıyor, ve o kimyasalların hammaddesi bizim tabağımızda olan şeyler. Sürekli işlenmiş gıda, şeker, asitli içecek, eksik vitamin, eksik su… Bunlar sadece kiloya değil, doğrudan ruh haline vuruyor. Yani bazen depresyon dediğimiz şey, büyük bir travma değil de sabah aç karna içilen 2 bardak enerji içeceği + öğlen yenen tost olabilir. Sağlam beslenmeden sağlam kafa çıkmaz. O yüzden sadece “psikolojik destek almalıyım” demek yetmiyor. Önce şu buzdolabını düzeltmek gerekiyor.
Tarih boyunca hiç bu kadar kötü beslendiğimiz bir döneme denk gelmedik, yalnızca doymak odaklı yemek yiyiyoruz, beslenmek için değil. Halbuki eskiden böyle miydi ? Atalarımız sizce böyle mi besleniyordu ? Bol lif, yüksek kaliteli protein, çok çeşitli bitki ve hayvan kaynakları. Şeker yok, un yok, tuz yok. Gereksiz hiç bir şey yok. Doğa ne derse o. Aralıklı oruç yapmak zorundaydılar çünkü besin çok azdı. Sınırlı kaynakları bir günde bitiremezlerdi. Tarım devrimi yaşandı ve işler baya değişti, insanlık kendini besleyen proteinli beslenme yerine karbonhidrat ağırlıklı beslenmeye geçti. Hatta diş çürükleri, kemik erimesi gibi sorunlar bu dönemde ortaya çıktı, insan vücudu hala adapte olamamıştı.
Sanayi devriminin getirdiği seri üretim sayesinde insanlık müthiş bir tüketim çılgınlığına başladı. Şekerler, hazır gıdalar, konserveler hepsi bu dönemde hayatımıza girdiler. Yalnızca kalori odaklı ve size başka hiç bir şey getirmeyen besinler. Onu takip eden modern dönemde gelişen tatlandırıcılar, katkı maddeleri, yapay aromalar beynimizi dopaminle kaldırdılar. Zehir gibi paketli gıdaları, reklamla “sağlıklı” gibi sundular.
Obezite ile vitamin eksikliğini aynı anda yaşayan ilk kuşağız
-Şimdi biraz şeker hakkında konuşalım.
Bu konuda da yapay zekaya başvuracağız.
-Beyinde dopamin patlaması yaratır. Bu, tıpkı uyuşturucuların yaptığı gibi beynin ödül sistemini hackler.
-Sürekli tatlı bir şeyler yeme isteğin varsa, bu senin iradesizliğin değil; beyninin elinden alınmış kontrolüdür.
-2013’te yapılan bir araştırma, şekerin kokain kadar bağımlılık yapıcı olduğunu gösterdi. Hatta fareler, bazen şekeri kokainin önüne koydu.
-İnsülin direnci: Sürekli yüksek şeker, pankreası bozar. Bu da diyabete giden yolun taşlarını döşer.
-Karaciğer yağlanması: Alkol kullanmayan kişilerde bile görülen bu durumun temel nedeni fruktoz (özellikle mısır şurubu).
-Hormon dengesi bozulur: Leptin (doygunluk hormonu) çalışmaz → Sürekli aç hissedersin.
-Bağışıklık sistemi zayıflar: Şeker, bağışıklık hücrelerinin etkinliğini %40’a kadar azaltabilir.
-Şekerle beslenen biri daha sinirli, daha sabırsız, daha unutkan ve daha karamsar olur.
-Kan şekeri hızlı düştüğünde anksiyete, odaklanma sorunu, panik hissi oluşabilir.
-Birçok kişi “anksiyetem var” diyor ama belki de sadece şeker bağımlılığıyla savaşıyor.
Yani mesele sadece bizim kafamızda değil. Düşünen adamdan demir gibi vücut yapan adama kadar herkes aynı şeyi söylüyor:
“Ne yiyorsan O’sun. Ve şeker yiyorsan, aslında kendine zarar veriyorsun.”
Saygılar, light.
Merhabalar dostlar, nasılsınız umarım iyisinizdir gününüz güzel geçiyordur. Eğer geçmiyorsa üzülmeyin bu seride hayata yeniden döneceksiniz.
Bu seri nedir ve amacı nedir ?
Öncelikle bu serinin amacı istemediği bedenlerde istemediği hayatları yaşayan insanları yeniden hayata kazandırmak, kişiyi hayat meydanına salmadan önce ona gereken antrenmanı vermek. O zaman hazırsanız, LET'S GOO.
BÖLÜM 1- BESLENME
"Ne yersen ona dönüşürsün"
İnsanların aklına “beslenme” deyince hemen kalori, yağ oranı, protein miktarı gibi şeyler geliyor. Elbette bunlar önemli konular ama çoğu kişinin kaçırdığı çok kritik bir nokta var: Besinler yalnızca vücudumuzu değil, beynimizi de mahvediyor.
Yediğiniz besinler; sizi, düşüncelerinizi, iradenizi ve daha sayamayacağım kadar çok özelliğinizi doğrudan etkiler.
Eğer güzel, dengeli ve keyifli bir hayat yaşamak istiyorsanız, beslenmenize dikkat etmek zorundasınız.
Bu konuda size daha açıklayıcı ve bilimsel veriler sunabilmek için yapay zekaya başvurdum.
Haydi, beraber inceleyelim:
1. Zihinsel Sis (Brain Fog)
- Sürekli yorgun, dalgın, unutkan hissediyorsan nedeni uyku değil, yediğin şeyler olabilir.
- Yüksek şekerli beslenme, insülin direncini artırarak beyin hücrelerinin glikoz kullanımını bozar. Sonuç: konsantrasyon bozulur, düşünme yavaşlar.
- Harvard Tıp Fakültesi’nin çalışmaları, rafine şekerin depresyonla doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor.
2. Hafıza ve Öğrenme Sorunları
- Trans yağlar (margarin, paketli abur cuburlar) hipokampüs denen öğrenme merkezine zarar veriyor.
- 2015 tarihli bir çalışma, yüksek trans yağ tüketiminin genç yaşta bilişsel gerilemeye neden olabileceğini ortaya koydu.
- Omega-3 (özellikle DHA) eksikliği, hafıza kaybı ve dikkat eksikliği riskini artırıyor.
3. Anksiyete ve Depresyonun Beslenme Kaynaklı Versiyonları
- Bağırsak mikrobiyotası, serotonin gibi ruh hali düzenleyici nörotransmitterlerin %90'ını üretir.
- Kötü beslenme (şekerli, lifsiz, işlenmiş) bu bakterileri öldürür → Serotonin düşer → Ruh hali çöker.
- Çoğu kişi depresyonu “ruhsal sorun” sanıyor ama bazen mesele sadece bağırsaklarında aç kalan faydalı bakteriler.
4. Beyin İltihabı (Nöroinflamasyon)
- Sürekli işlenmiş gıda tüketimi, beyindeki iltihap düzeylerini yükseltir.
- Bu iltihap, özellikle prefrontal korteks (karar alma ve odaklanma bölgesi) ile hipokampüs (hafıza merkezi) üzerinde yıkıcı etkilere yol açar.
- Sonuç: Daha kolay sinirlenme, daha zor odaklanma, daha az yaratıcı düşünce.
5. Uzun Vadede Nörodejeneratif Hastalık Riski
- Alzheimera “tip 3 diyabet” denmeye başlandı çünkü beyin hücreleri artık insüline yanıt veremediğinde işlevini yitiriyor.
- Aşırı şeker tüketimi ve kronik inflamasyon, Alzheimer riskini katlıyor.
Şu 3. maddeye özellikle dikkat etmenizi istiyorum: “Anksiyete ve depresyonun beslenme kaynaklı versiyonları.”
Dürüst olalım… Hepimiz zaman zaman şunu sorguluyoruz: “Ben neden bu kadar huzursuzum? Neden sabrım kalmadı, neden bu kadar sık daralıyorum?”
Genetik diyebiliriz, evet. Çevresel faktörler, stres, yaşadığımız şeyler… Evet onlar da var. Ama belki de en çok etkileyen şeyin farkında bile değiliz: ne yiyoruz, ne içiyoruz?
Beynimiz kimyasallarla çalışıyor, ve o kimyasalların hammaddesi bizim tabağımızda olan şeyler. Sürekli işlenmiş gıda, şeker, asitli içecek, eksik vitamin, eksik su… Bunlar sadece kiloya değil, doğrudan ruh haline vuruyor. Yani bazen depresyon dediğimiz şey, büyük bir travma değil de sabah aç karna içilen 2 bardak enerji içeceği + öğlen yenen tost olabilir. Sağlam beslenmeden sağlam kafa çıkmaz. O yüzden sadece “psikolojik destek almalıyım” demek yetmiyor. Önce şu buzdolabını düzeltmek gerekiyor.
Tarih boyunca hiç bu kadar kötü beslendiğimiz bir döneme denk gelmedik, yalnızca doymak odaklı yemek yiyiyoruz, beslenmek için değil. Halbuki eskiden böyle miydi ? Atalarımız sizce böyle mi besleniyordu ? Bol lif, yüksek kaliteli protein, çok çeşitli bitki ve hayvan kaynakları. Şeker yok, un yok, tuz yok. Gereksiz hiç bir şey yok. Doğa ne derse o. Aralıklı oruç yapmak zorundaydılar çünkü besin çok azdı. Sınırlı kaynakları bir günde bitiremezlerdi. Tarım devrimi yaşandı ve işler baya değişti, insanlık kendini besleyen proteinli beslenme yerine karbonhidrat ağırlıklı beslenmeye geçti. Hatta diş çürükleri, kemik erimesi gibi sorunlar bu dönemde ortaya çıktı, insan vücudu hala adapte olamamıştı.
Sanayi devriminin getirdiği seri üretim sayesinde insanlık müthiş bir tüketim çılgınlığına başladı. Şekerler, hazır gıdalar, konserveler hepsi bu dönemde hayatımıza girdiler. Yalnızca kalori odaklı ve size başka hiç bir şey getirmeyen besinler. Onu takip eden modern dönemde gelişen tatlandırıcılar, katkı maddeleri, yapay aromalar beynimizi dopaminle kaldırdılar. Zehir gibi paketli gıdaları, reklamla “sağlıklı” gibi sundular.
Obezite ile vitamin eksikliğini aynı anda yaşayan ilk kuşağız
-Şimdi biraz şeker hakkında konuşalım.
Bu konuda da yapay zekaya başvuracağız.
-Beyinde dopamin patlaması yaratır. Bu, tıpkı uyuşturucuların yaptığı gibi beynin ödül sistemini hackler.
-Sürekli tatlı bir şeyler yeme isteğin varsa, bu senin iradesizliğin değil; beyninin elinden alınmış kontrolüdür.
-2013’te yapılan bir araştırma, şekerin kokain kadar bağımlılık yapıcı olduğunu gösterdi. Hatta fareler, bazen şekeri kokainin önüne koydu.
-İnsülin direnci: Sürekli yüksek şeker, pankreası bozar. Bu da diyabete giden yolun taşlarını döşer.
-Karaciğer yağlanması: Alkol kullanmayan kişilerde bile görülen bu durumun temel nedeni fruktoz (özellikle mısır şurubu).
-Hormon dengesi bozulur: Leptin (doygunluk hormonu) çalışmaz → Sürekli aç hissedersin.
-Bağışıklık sistemi zayıflar: Şeker, bağışıklık hücrelerinin etkinliğini %40’a kadar azaltabilir.
-Şekerle beslenen biri daha sinirli, daha sabırsız, daha unutkan ve daha karamsar olur.
-Kan şekeri hızlı düştüğünde anksiyete, odaklanma sorunu, panik hissi oluşabilir.
-Birçok kişi “anksiyetem var” diyor ama belki de sadece şeker bağımlılığıyla savaşıyor.
Şeker, en yaygın tüketilen ve en az ciddiye alınan zehirdir.
Tatlı şeyler yediğimizde hayatımız tatlılaşmıyor, sadece beynimiz 20 dakikalığına kandırılıyor.
O keyifli his geçtikten sonra: yorgunluk, isteksizlik, ani sinir patlamaları ve bir boşluk duygusu kalıyor.
1. Sokrates
“İnsanlar yediklerinin dörtte biriyle yaşar, diğer dörtte üçü ise doktorları yaşatır.”
(Bu söz binlerce yıl önce de aşırı yemenin ve kontrolsüz beslenmenin farkında olunduğunu gösteriyor.)
2. İbn Sina
“Ne kadar yersen o kadar ilaç içersin. Ne kadar az yersen o kadar şifa bulursun.”
İbn Sina'nın tıbbı, yemeğin doğrudan zihni ve ruhu etkilediğini söyler. Şeker onun döneminde yoktu, ama balın bile fazla tüketilmemesini önerirdi.
3. Nietzsche
“İnsanın düşünce sisteminin değeri, onun sindirim sisteminin değerine bağlıdır.”
Nietzsche'nin bu sözü çok net: Kafa, mideyle çalışır. Sağlıklı düşünce sağlıklı bedende olur.
4. Arnold Schwarzenegger
“Şekerin sana sağlayacağı tek şey, birkaç saat sonra yaşanacak bir düşüştür.”
Antrenman sonrası bile şeker tüketmemeyi savunur. Vücudu geliştirmek isteyen biri için şeker = geriye gidiş.
5. David Goggins (Amerikalı ultra maratoncu, eski Navy SEAL)
“Beslenme benim silahımdı. Her lokma ya beni öldürüyordu ya da daha güçlü yapıyordu.”
Goggins için yemeğin kendisi bir irade savaşı. Şekerin hem fiziksel hem zihinsel performansa karşı sabotaj olduğuna inanır.
6. Andrew Huberman (Stanford Üniversitesi sinirbilimci)
“Şeker, dopamin sistemini tıpkı bağımlılık yapan maddeler gibi manipüle eder.”
Huberman, özellikle çocuklukta fazla şeker tüketmenin beynin ödül sistemini kalıcı olarak bozabileceğini söylüyor.
7. Jordan Peterson (Psikolog ve düşünür)
“Yemek seçiminin hayatına olan etkisini hafife alma. Kendi deneyimimde, yanlış beslenme beni hem zihinsel hem duygusal olarak yerle bir etti.”
Peterson, ketojenik diyete geçerek depresyon, enflamasyon ve mental yorgunluktan kurtulduğunu savunur.
Yani mesele sadece bizim kafamızda değil. Düşünen adamdan demir gibi vücut yapan adama kadar herkes aynı şeyi söylüyor:
“Ne yiyorsan O’sun. Ve şeker yiyorsan, aslında kendine zarar veriyorsun.”
Saygılar, light.