normalde cevap vermeyecektim ama son yazım bir daha olsun istedim.
bu yazıdan sonra forumdan ayrılacağım ve dediğim gibi daha fazla bir şey yazmayacağım. beni anlamak isteyen anlayacak zaten.
öncelikle türkçe’de her şey ayrı yazılır. (ilgili kişiye)
biz de o motivasyon dolu yollardan geçtik, anlayabiliyorum.
şuna da bir açıklık getireyim, eleştirdiğim şey sizler değilsiniz, sadece bu sistem.
sistemi eleştiriyorum çünkü inanılmaz kötü ve evet, tek yapabileceğimiz şey sesimizi çıkarmak, en azından birileri daha gerçekleri duysun istedim.
şikayet etmeden, öfkelenmeden sadece kabullenmek ölüm gibi.
çünkü kabul edilmeyecek olanı asla kabul etmem.
ayrıca öfke harekete geçiren bir duygudur, normalde zihin harekete geçmek istemez ama öfkeli bir zihin değişmek ister.
bakın süper kahramanlara, öfkelenirler ve dönüşürler.
şikayet etmemek ise olduğun durumu kabullenmek demek. şikayet edersin, öfkelenirsin ve o hareket enerjisi ile değişirsin.
şimdi gelelim sizin yazılarınıza.
arkadaş “neden kendi hayatını başkalarının hayatı ile kıyaslıyorsun ki?” demiş.
gayet güzel bir soru gibi duruyor değil mi?
ama şöyle bir sıkıntı var:
evet, hayatlarımız diğer hayatlarla tamamen farklı
ama bizi aynı yarışa sokuyorlar.
hayatlarımız bambaşka ama bizi soktukları yarış aynı yarış.
ve bize sürekli “kendi hayatına odaklan” diyorlar,
kendi hayatına odaklan şu demek = boşuna sistemle uğraşma, kabullen, ses çıkarma. ama ben artık susmak istemiyorum, şikayet etmek, bağırmak istiyorum.
lan o zaman sen niye beni diğer insanlarla aynı yarışa sokuyorsun demek istiyorum? hakkımı istiyorum.
eğer diğer insanlarla aynı yarışa gireceksem, o zaman şartların da eşit olması lazım ama asla eşit değil diyorum.
“başarının tanımı herkes için aynı ama şartlar eşit değil.”
evet, dil öğrenmek bir başarı. ama zenginler çocuğuna, bebekken dadı tutup
o bebek hem anadili gibi ingilizce hem de türkçe konuşabilir değil mi?
ya da almanya’da doğup büyüyen birisi türkiye’de farklı bir sınava girip tıp okuyabilir, sen de sınavda deli olursun tıp kazanayım diye, değil mi?
zengin çocuğunun kolejinde sınavına puan eklerler, sen de fakir çocuğu olarak hocalarla ters düşmemeye çalışırsın sözlü düşük verirler diye çünkü obp seni geriye atar, değil mi?
zenginler sıfır burslu en kral üniversitede en iyi eğitimi alır, sen de yarışta onu geçeceğim diye yıllarını verirsin, değil mi?
sen okulda teneffüste simit kuyruğuna girerken, o çocuk okulun bahçesinde
kendi özel şoförünü bekliyor. kimin daha çok yks çalışmaya zamanı kalır mesela?
ya zenginlerin iq’su bile daha fazla.
zaten futbolda diğer yerlere göre daha fazla fakirin olmasının tek olayı bu.
(gene zenginler fazla ama diğer yerlere göre daha az)
zeka çok gerektirmiyor, el ayak koordinasyonu, refleks falan lazım.
az zeki olan, pozisyon gören elemanlar yükseliyor.
kısa boy da yani vitaminsiz kalmak veya genetiğinin kötü olması da çok önemli değil, hatta çalım atmak için avantaj.
ekipman da gerektirmiyor, bir top bir de sokak, başla oynamaya.
yani fazıl say gibi çocukken piyanoya başlayamıyorsun.
çünkü piyano fakir aileler için çok pahalı.
yüzme mesela, fakir aile nasıl çocuğunu yüzme kursuna yollasın?
zengin çocukları çocukken başlıyor, sen de 20 yaşında başlasan bile asla geçemiyorsun. ya da mesela tenis, biz sadece masa tenisi biliriz mesela.
ha gene zenginler gene çoğunlukta futbolda ama diğer yerlere nazaran bir tık daha az. yoksa zenginler baba veriyor çocuğu 6 yaşındayken özel akademilere, oyna bakalım.
ve size sürekli dedikleri şey şu olur: “hadi sen de çok çalış, başarabilirsin.”
gösterdikleri örnekler ise istisna örnekler.
örneğin arkadaş ronaldo örneği vermiş, ulan kaç tane ronaldo var?
bak gene bana istisnaları sayıyorsunuz.
ama milyonlarca başarısız örneği kimse saymıyor, sayamıyor.
koşu örneği vermiş arkadaş, üzgünüm ama usain bolt gibi bir fiziğin yoksa
asla onu geçemeyeceksin. adamın bir adımının uzunluğu ne kadar, sen biliyor musun? hadi çok çalış da geç onu koşuda.
hadi hepimiz inanılmaz bir disiplinle çalışalım, usain bolt’u geçebilecek miyiz?
anlayabiliyorum çünkü ben de sizin yollarınızdan geçtim.
anlayabilirim çünkü şu anda hayallerinize saldırdım ve “isteseniz de olamayacak” dedim diye beni susturmaya çalışıyorsunuz,
sorun değil, sizi anlayabiliyorum.
bakın, ben sizi ya da bu forumdakileri eleştirmiyorum,
eleştirdiğim tek şey bu sistem.
“matrix bir sistemdir, neo. ve bu sistem bizim düşmanımızdır.
ama sistemin içindeyken etrafına baktığında ne görüyorsun?
iş adamları, öğretmenler, avukatlar, marangozlar.
bizim kurtarmaya çalıştığımız insanlar. ama onları kurtarana kadar,
hepsi sistemin bir parçası ve bu da onları düşmanımız yapıyor.
anlaman gereken şey şu: bu insanların çoğu fişten çekilmeye hazır değil.
ve birçoğu sisteme öyle alışmış, öyle umutsuzca bağlı ki, onu korumak için seninle savaşır.”
sisteme saldırdığında sana ilk saldıranlar, sistemi kuran ya da en tepedekiler değil, o sisteme bağımlı olanlar olur.
umarım bu sistem bir gün yıkılır. ve yerine çok daha adaletli bir sistem gelir.
“ sırça köşklerde, saraylarda özel tabaklarından yemek yiyenlerin rahatını,
aha bu çocukların garibanlığı yıkacak. “