Stoic Legionnaire
Venüs Yolcusu
Merhaba.
Bugün aklıma gelen bir düşünceyi yazmak ve sizlerin fikirlerini almak istiyorum.
Fotoğraf, video ve ses kaydı. Bu 3 belge hepimizin hayatında var. Peki, bunların zararlı olabileceğini hiç düşündük mü? Yani bir fotoğraf, bir video ya da bir ses kaydı, bize zarar verebilir mi? Saçma mı? Bence değil.
Bu üç belgenin de ana zararı bizi doğamızdan koparmaları. Örnekle açıklayayım:
Diyelim ki çok yakın bir arkadaşınız öldü. İki senaryo düşünün. Birinci senaryoda bu olay milattan önce 10.000 yılında oluyor. İkinci senaryoda ise bu olay günümüzde oluyor.
İki senaryo arasındaki tek fark, milattan önce 10.000'de fotoğraf, video ve ses kaydı diye bir şey yok.
Sizce neler olurdu? Şunlar olurdu, sizin milattan önceki haliniz bu acıyı günümüzdeki halinize göre ÇOK daha çabuk atlatırdı. Çünkü, o acıyı atlatmamız için beynimizin o insanın gerçekten öldüğüne inanması gerekir. Milattan önce 10.000'de bu kolaydı. Ölü kişi gömülürdü, bir süre yas tutulurdu ve sonra hayat devam ederdi. Şimdi ise biz tam iyileşecekken o kişiye ait görselleri ve sesleri duyduğumuz anda o ilk güne gidiyoruz ve acımız tazeleniyor. Bu döngü belki haftalar, belki aylar belki de yıllar boyu sürüp bizi mahvediyor.
İkinci örnek, ayrılık örneği. Bir kızdan ayrıldığınızı düşünün. Onun görsellerine baka baka, ses kayıtlarını dinleye dinleye mi onu unutacaksınız? Hayır, tam tersine. Onu hatırlatacak görsel ve işitsel hiçbir şey kalmamalı. Sadece onunla ilgili beynimizdeki hatıralar kalmalı ki zaten beyin onları bir şekilde yoluna koyar. Yani, biz bozmazsak kendini tamir eder.
PMO konusu da böyle. Düşünsenize, bir köy evinde 90 gün kalmak zorundasınız. İnternet yok, cep telefonu yok, görsel ve işitsel hiçbir medya oynatıcı yok. DVD yok, televizyon yok, sosyal medya yok. Bu senaryoda mı süreç yapmak daha kolay olurdu, yoksa hepsine sınırsız erişimimiz varken mi?
Mutlu olduğumuz bir an hemen elimiz telefona veya kameraya gider. O anı "ölümsüzleştirmek" isteriz. Ya biz öleceğiz zaten, biz ölümlüyüz, o fotoğraf ölümsüz olsa ne olur olmasa ne olur. Galerimizde, kendimize dijital bir hapishane yaratıyoruz ve geçmişten kafamızı kaldıramıyoruz. Bence o fotoğrafı/videoyu çekmek, o anın büyüsüne bir haksızlıktır. O an, o mutluluk orada yaşanmalı. Dışarı taşmamalı. Zaten hayatta başka mutlu olabileceğimiz anlar da illa ki olacaktır. Nedir bu acele, bu korku?
Belki de, bazı şeyleri çok zorlamaya gerek yoktur. Bizi doğamızdan alıkoyan şeyleri ortadan kaldırırsak, beynimiz ve vücudumuz kendini yenileyecektir. Ama biz bu süreci engellersek, iyileşmemiz de gecikecektir.
Siz neler düşünüyorsunuz? Bunları sıradan insanlara anlatsam "Ne diyon ya saçma sapan?!" der büyük ihtimalle ama sizlerin farklı ve sorgulayıcı insanlar olduğunuzu biliyorum.
Bugün aklıma gelen bir düşünceyi yazmak ve sizlerin fikirlerini almak istiyorum.
Fotoğraf, video ve ses kaydı. Bu 3 belge hepimizin hayatında var. Peki, bunların zararlı olabileceğini hiç düşündük mü? Yani bir fotoğraf, bir video ya da bir ses kaydı, bize zarar verebilir mi? Saçma mı? Bence değil.
Bu üç belgenin de ana zararı bizi doğamızdan koparmaları. Örnekle açıklayayım:
Diyelim ki çok yakın bir arkadaşınız öldü. İki senaryo düşünün. Birinci senaryoda bu olay milattan önce 10.000 yılında oluyor. İkinci senaryoda ise bu olay günümüzde oluyor.
İki senaryo arasındaki tek fark, milattan önce 10.000'de fotoğraf, video ve ses kaydı diye bir şey yok.
Sizce neler olurdu? Şunlar olurdu, sizin milattan önceki haliniz bu acıyı günümüzdeki halinize göre ÇOK daha çabuk atlatırdı. Çünkü, o acıyı atlatmamız için beynimizin o insanın gerçekten öldüğüne inanması gerekir. Milattan önce 10.000'de bu kolaydı. Ölü kişi gömülürdü, bir süre yas tutulurdu ve sonra hayat devam ederdi. Şimdi ise biz tam iyileşecekken o kişiye ait görselleri ve sesleri duyduğumuz anda o ilk güne gidiyoruz ve acımız tazeleniyor. Bu döngü belki haftalar, belki aylar belki de yıllar boyu sürüp bizi mahvediyor.
İkinci örnek, ayrılık örneği. Bir kızdan ayrıldığınızı düşünün. Onun görsellerine baka baka, ses kayıtlarını dinleye dinleye mi onu unutacaksınız? Hayır, tam tersine. Onu hatırlatacak görsel ve işitsel hiçbir şey kalmamalı. Sadece onunla ilgili beynimizdeki hatıralar kalmalı ki zaten beyin onları bir şekilde yoluna koyar. Yani, biz bozmazsak kendini tamir eder.
PMO konusu da böyle. Düşünsenize, bir köy evinde 90 gün kalmak zorundasınız. İnternet yok, cep telefonu yok, görsel ve işitsel hiçbir medya oynatıcı yok. DVD yok, televizyon yok, sosyal medya yok. Bu senaryoda mı süreç yapmak daha kolay olurdu, yoksa hepsine sınırsız erişimimiz varken mi?
Mutlu olduğumuz bir an hemen elimiz telefona veya kameraya gider. O anı "ölümsüzleştirmek" isteriz. Ya biz öleceğiz zaten, biz ölümlüyüz, o fotoğraf ölümsüz olsa ne olur olmasa ne olur. Galerimizde, kendimize dijital bir hapishane yaratıyoruz ve geçmişten kafamızı kaldıramıyoruz. Bence o fotoğrafı/videoyu çekmek, o anın büyüsüne bir haksızlıktır. O an, o mutluluk orada yaşanmalı. Dışarı taşmamalı. Zaten hayatta başka mutlu olabileceğimiz anlar da illa ki olacaktır. Nedir bu acele, bu korku?
Belki de, bazı şeyleri çok zorlamaya gerek yoktur. Bizi doğamızdan alıkoyan şeyleri ortadan kaldırırsak, beynimiz ve vücudumuz kendini yenileyecektir. Ama biz bu süreci engellersek, iyileşmemiz de gecikecektir.
Siz neler düşünüyorsunuz? Bunları sıradan insanlara anlatsam "Ne diyon ya saçma sapan?!" der büyük ihtimalle ama sizlerin farklı ve sorgulayıcı insanlar olduğunuzu biliyorum.