Son Paylaşımlar

Sitemize Hoşgeldiniz NeverFap Türkiye

Bize katılmak için kayıt olabilir veya giriş yapabilirsiniz.

Forum Rehberi >>>

Neverfap Türkiye Forum kurallarını öğrenmeniz ceza almanızı engeller. Kurallarımızı okuyunuz. Sağdaki simgeye tıklayarak gidebilirsiniz.

Yönetimle İletişime Geç >>>

Sitemizi kullanırken yaşadığınız sorun ve önerilerinizi yöneticiler ile paylaşabilirsiniz. Sağdaki simgeye tıklayarak gidebilirsiniz.

Amerikada Yapay Rahimde Bebek Büyütme Planı

Yorumunuz

  • Kadınların yükü hafifleyecek

    Oy: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    18

Enes II. Palabıyık

Time to become
Katılım
17 Eki 2022
Mesajlar
16
Tepki puanı
20
Puanları
4
Daha birkaç saat önce googleda amerikadaki arama çubuğunda trendlerde "artifical womb" isimli aramaya baktığım zaman bu haber karşıma çıktı: Screenshot_20221216_103923_com.android.chrome_edit_70324544407498.jpg
Yapay rahimler olan bir tesis kuruluyormuş ve bilgisayar kontrolüyle yönetilen bu rahimlerde bebekler gelişimi tamamlayacakmış. Nitekim amaçlarının kadınları doğum yükünden kurtarmak olduğu yazıyor ki buna inanacak değiliz heralde. Bir düşünsenize burada doğan çocuğun annesiyle bağı olmayacak. Bir kadın hamile olduğu zaman çocuğunu büyütmek için onu kendi sütüyle besler burada ise kim bilir maliyeti düşük kimyasal deneylerle oluşturulmuş sıvıları verecekler. Bunu geçtim. Annesiz babasız doğup ebeveynlerinin kim olduğunu bilse bile aralarında güçlü bir bağ olmayacak. Ben aslında felsefe hocalarımın önceki senelerde bu zamanlar ve daha ileriki gelecek hakkında konuşurken böyle bir laboratuvar ortamında amaçlarına göre gen kodlayarak mutant insanlar yapılacağı hakkında böyle çalışmalar olduğu hakkında tartışıyorduk ama bu kadar hızlı şekilde karşıma çıkmasına inanamıyorum. Tabii açıktan yapsalar insanlık yozlaşmış olsada infial olur bence ama saman altında daha ne dümenler dönüyor allah bilir. Siz ne düşünüyorsunuz.
 

Samuray

Son Dopamin Bükücü
Üst Düzey Moderatör
Katılım
15 May 2021
Mesajlar
806
Tepki puanı
1,866
Puanları
160
Bence bilimsel anlamda umut verici ama ailevi/sosyal anlamda da bir o kadar tehlikeli. Maalesef günümüzde bu tür deneyler bilim için yapılsa bile bir grup azınlık (ki o grubun kimler olduğu az çok ortada) her daim toplumu cinsiyetlerin farklılıklarıyla bölmek uğruna gelişmeleri mahvediyor. Umarım bu azınlık başarılı olamaz -ki olması mümkün değil, en fazla birkaç kadın bunu dener ve yüzlerce haber yapılır- ve bu gelişmeler faydamıza olur. Mesela rahim ile ilgili sağlık sorunu olan kadınlar çocuk sahibi olabilecek vs. örnek olarak söylüyorum.
 

John constantine

Mars Yolcusu
Katılım
16 May 2022
Mesajlar
162
Tepki puanı
159
Puanları
53
Bence bilimsel anlamda umut verici ama ailevi/sosyal anlamda da bir o kadar tehlikeli. Maalesef günümüzde bu tür deneyler bilim için yapılsa bile bir grup azınlık (ki o grubun kimler olduğu az çok ortada) her daim toplumu cinsiyetlerin farklılıklarıyla bölmek uğruna gelişmeleri mahvediyor. Umarım bu azınlık başarılı olamaz -ki olması mümkün değil, en fazla birkaç kadın bunu dener ve yüzlerce haber yapılır- ve bu gelişmeler faydamıza olur. Mesela rahim ile ilgili sağlık sorunu olan kadınlar çocuk sahibi olabilecek vs. örnek olarak söylüyorum.
Bence Teoman abinin de dediği gibi : bunlar güzel Günlerimiz daha kötü olacak herşey.
Ve modernlik , hak, eşitlik, vahşi erkek egemenliğine karşı vb.diyen bütün kadınlar dalıcaklar buna . inanın bunlar gerçekten güzel GÜNLERİMİZ. Bide ben o azınlık gurubun ...
 

Bendeüniversitemezunuyum

Venüs Yolcusu
Katılım
4 Ara 2022
Mesajlar
68
Tepki puanı
84
Puanları
24
Cesur Yeni Dünya kitabında tasvir edilen bir gelecek bu. Kitap yıllar öncesinde yazılmış olmasına rağmen bazı yazdığı şeyler gerçekleşmiş. Örneğin kitapta soma isimli tatil hapları var içince mutlu hissettiğin bir rüya alemine dalıyorsun. Bahsettiğin şey bireylerin özgür iradesini kullanma imkanını elinden alınacak ve bulundukları konumu sorgulamak akıllarına gelmeyen insan türleri oluşturacak. En azından kitapta böyleydi ve o yola doğru gidiyor dünya Bu konudaki düşüncem ise zaman içinde çok değişkenlik gösteriyor. Şuanda her insanın bir annesi olmasına rağmen herkes dört dörtlük iradesini kullanmıyor, bizler sosyal medyanın reklamların okulların verdiği eğitimler ile şartlandırılıyoruz. Bazılarımız bunların etkisinden kendini kurtarmaya çalışıp öz benliğini bulmaya ve yaşamaya çalışsa da çoğunluk zaten belli güçlerin kuklası. Yeni insan türleri oluşması konusu da kitabın ana konusuydu. Bana göre işin şöyle bir yanı da var, bilimsel çalışmalar gösteriyor ki zengin ve fakirin çocuğu arasında 6-7 a* luk fark var. Ve bu fark gelecekte 18 a* ya kadar açılacakmış. Yani aslında varoluşumuz şuanda da tam anlamıyla özgür değil. Ben gerçekte kimim? beni var eden genetik faktörler, beni büyüten aile ve toplum kısacası tüm çevresel ve biyolojik faktörlerin yarattığı kombinasyondan mı ibretim yoksa benim bir özüm var mı? bu gibi soruların nesnel bir yanıtı yok gibi bizler hayatta kalabilmek adına varoluşumuzu anlamlandırmak istiyor, değerli olmak istiyoruz. Hatta bu değer için aşık, işkolik, fanatik, ideolojilerine bağlı ya da başka bir şeyin tutkunu oluyoruz. Ya da her şey arasındaki dengeyi kurmaya çalışarak istikararlı biçimde yaşamaya çalışıyoruz. Yani zaten bir şeylerle duygusal bağ kurmaya meyilliyiz. Ailemizle biyolojik bağımız olmasaydı onları arayıp bulur sever miydik? Tamamiyle olmasa da koşullarım bizi getirdiği noktalardayız "bunu ben seçtim" şeklinde bir yanılsama içindeyiz diye düşünüyorum. Tam anlamıyla koşulların kuklası olduğumuzu iddia etmiyorum kesinlikle, bir seçim şansımız var ama seçenekler zaten bir şeyler (Çevre ve genetik) tarafından sınırlandırılmış durumda. Varoluşunu hissetmek de sınırları zorlamanın yolundan geçiyor belki. Bunu sonuna kadar zorlamış biri olmadığım için belki diyorum..
Bu açıdan bakıldığında yapay bir rahim tarafından var edilip o rahmin üreticisinin iradesi sınırlarında büyütülmek ile özgürlüğü sınırlı bir anne ile büyümek arasındaki fark çok da büyük olmamalı. Özgürlüğü sınırlı diyorum çünkü insan kompleks bir varlık, çevresel ve biyolojik faktörlerin onda yarattığı hastalıklar, psikolojik travmalar onu tam anlamıyla birey olmaktan alıkoyuyor. Komplekslerinin, korkularının, hastalıklarının izin verdiği ölçüde evladını sevebilir anne.
Bahsi geçen konu bizim yapay bir rahmin çocuğu olmakla doğal rahmin çocuğu olmak arasındaki farkı sorgulamamıza, "ben" in ne olduğunu, birey olmanın ne olduğunu düşünmemize yol açıyor.

Etik anlamda baktığımda ise durum biraz daha farklı. Yukarıda bahsini geçirdiğim çevrenin ve biyolojinin sınırları içinde kalan organik anne bireyler var ya, işte onlar günden güne, kuşaktan kuşağa gelişim gösteriyor. Örneğin çocukluğunda değer görme beklentisi dahi olmayan bir babanın evladı bugün "çocukken beni neden sevmediniz, neden varlığıma saygı duymadınız" gibi argümanlarla ailesine isyan etmekte. Refah seviyesi arttıkça birey olma arzusu, sınırlara, hak ve özgürlüklere dair beklentiler de artııyor. Varolma çabası kuşaktan kuşağa da artıyor (Rollo May Kendini Arayan İnsan isimli kitabında kırgınlık ve öfke duygularının varolmaya giden yolda bize eşlik ettiğini söyler. Yani bizler insanlara kırılma hakkını kendimizde görerek aslında onlardan birer değer talep ederiz. Kurban psikolojisi diye adlandırdığımız sağlıksız bir durum bile aslında varolma beklentimiz olduğunu gösteren bir adım). Bu bakımdan özgürlükleri dışsal bir gücün iradesi altında sınırlandırılmış insan türleri yetiştirmek de insanın varoluşuna bir saldırı niteliği taşıyor gibi. Bir de anne konusuna değinmek istiyorum. Anne şefkatinden mahrum büyümüş insanlara baktığımızda bunun yükünü omuzlarında hissettiklerini görebiliriz, hatta annesinden beklediği sevgiyi alamayanlarda bile görmek mümkün. Bahsettiğin şekilde yapay rahimden dünyaya gelen insan türlerinin bağlanma nesneleri ne olacak? Ben söyleyeyim kocaman bir boşluk duygusu hissedecekler (Şayet üreticileri onların bu duygularını elinden almazsa) Bu boşluk duygusu onları bağlanma nesnesi aramaya götürecek. (Kaldı ki Sevilme ve bağlanma ihtiyacı da bizim gerçek anlamda dünyada kimsesiz oluşumuzun sorumluluğunu kaldıramayışımızdan geliyordur belki kim bilir...) Ve onlara dayatılan ideolojieri, görevleri kabul ederek varoluş amacı haline getirecekler. Zaten böyle bir insan türü üretmeye çalışanların amacı da bunun gibi bir şey olmalı. Şimdi burada aklımı başka bir soru kurcaladı.

Bizim varoluş amaçlarımız ne düzeyde gerçek? Tanrıya inancımız, çocuğumuza olan sevgimiz, değer yargılarımız nereden kök alıyor?
Kısacası toplumun çoğunluğunun köle ahlakı ile yaşadığını düşündüğümden zaten gerçek bir varoluşu hak etmiyoruz. Varoluşa saygı bekliyoruz, etik diyoruz ama biz varoluşa saygı duyuyor ya da varoluşu tanımlayabiliyor muyuz? Yalnızca Rollo May'in bahsettiği isyanı içimizde yaşatarak insanı köleleştirme girişimi olan bu bilimsel gelişmeyi etik bulmayarak varoluş hakkımızı korumaya çalışıyoruz. Kölelik bir kere kabul edildiğinde özgürlük alanının daralması ivme kazanıyor. Teknolojinin gelişim hızı gibi köleleştikçe köleleşme hızımız artıyor. Hele de refah düzeyi düşükse oturup düşünmeye, mantıklı karar vermeye zaman ayıramaz hale geliyoruz. Hızlı karar verme mekanizmasını devreye sokarak efendilerimizin seçmemizi istediği kararları yaşıyoruz. Acıdan kaçıp hazza yönelen doğamıza teslim olduğumuz her anda varoluşumuza biz zaten darbe vuruyoruz.
Friedrich Nietzsche'nin kast ettiği üst insan kavramı belki de bu bilimsel gelişmelerin peşinde olan insanlardır. Eninde sonunda dünya Cesur Yeni Dünya ya dönüşecek gibi geliyor bana.

Ha bir de şunu eklemek istiyorum. Bilimin doğasında insanlık için olduğu kabulü vardır. Ama tüm bilimsel gelişmeler de insanlık dışı deneyler sonucunda gerçekleşmiştir. Vicdan, etik gibi kavramlar sınırları belli olmayan şeylerdir. Etik kurallar bilimsel gelişmelerin önüne geçemez çünkü merak ve bencillik güçlü duygulardır. Bu tür gelişmelerden insanlığa saygı nedeniyle kendini geri tutan biri bir noktada kendi aklına saygısızlık etmiş hissedecektir, hele de karşısında saygı duyulası bir toplum görmüyorsa bu bencil doğasına kapılması daha kolay olacaktır. Varoluş (en çok da tinsel varoluş) eninde sonunda onu hak edenlerin olacaktır. Bugün nasıl bazı insanlar rahatlıkla oy verme hakkının eşitliğini konuşabiliyorsa varolma hakkının eşitliği ve miktarı da konuşulacaktır.

Edit: Nietzsche'nin üst insan kavramını yanlış anlamışım. "Son insan bilimle her şeyin üstesinden geLlebileceğini düşünerek yaşamını bile bilimle uzatmaya çalışır."şeklinde bir ifade okudum az evvel.

 
Son düzenleme:
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Üst