cgang
Neptün Yolcusu
- Katılım
- 12 May 2021
- Mesajlar
- 206
- Tepki puanı
- 489
- Puanları
- 111
(Başka bir forumdan alıntıdır)
Forumda son günlerde gördüğüm intihara meyil ve depresyon vakalarına karşılık aklıma gelen eski bir yazıyı paylaşmak istedim. Tabi bu durum forumla sınırlı değil dünya genelinde yaşanan bir problem, buna karşın beğendiğim bir yazıyı okumanıza bırakıyorum biraz ağır gelebilir ancak idare ediniz.
Depresyon Ve Dert Sahipleri!
Depresyon falan yoktur. Kendini çok ciddiye alan sapiensler vardır. Mutlu olup olmadığına kafa yoracak kadar boş vakti olan insan mutsuzdur. Mutlu olup olmadığına kafa yoracak kadar kendine dairleşmiş insan da mutsuzdur. Mutluluk diye bir şey yoktur. Daha doğrusu her kavram gibi, ancak zıttıyla mümkündür.
Mutsuzlukların sebeplerine bakıyorum. O kadar dandik ki. O kadar uydurma ki. O kadar kendinizi ciddiye alıyorsunuz ki. ''zenginlik'' yazmış bir sürü kişi. Hiç kafa yordunuz mu zenginlik ne demek? Sende olanın zenginliğine ulaşmayı bilmiyorsan, sana dünyaları versek kaç yazar?
Mistik ve tasavvufi şeylerden bahsetmiyorum. Yataktan veya dört duvardan veya sıcacık akan sudan bahsediyorum. Buzdolabının ne büyük zenginlik olduğunu fark ediyor musun? Islanmadın dün yağmur yağarken, bunun ne büyük zenginlik olduğunu idrak edebiliyor musun? Doğduktan birkaç saat sonra ölmedin tarih boyunca doğmuş sapienslerin belki de yarısından çoğu gibi. Bunun değerini biliyor musun? Karnın aç değil, susuz değilsin. Bir tane aktara giriyorsun belki 500 çeşit bitkiyi birileri senin için toplamış, paketlemiş, arkasına da nasıl kullanacağını yazmış bunun ne büyük zenginlik olduğunu fark edebiliyor musun? Tarih boyunca yazılmış kitapların yarısından çoğuna birkaç dakikada erişebiliyorsun. Müzik veya sinema için de aynısı geçerli. En büyük bilimsel ve felsefi eserler elinin altında. Bunun ne demek olduğunu anlayabiliyor musun ? Daha ne bekliyorsun ki?
Sadece söyleniyorsun. Sürekli söyleniyorsun. Sürekli isyandasın. Ve isyanın da senin gibi dandik. Evren ne verirse versin memnuniyetsizsin. Hoşnutsuzluk karakterin olmuş. Senin gibisine bu hayat çok. Bunu hak etmek için hiçbir şey yapmadın. Bunun da en derinde farkındasın. Seni yiyip bitiren de bu aslında. Ve sana evrenleri verseler, yine de mutlu olamazsın. Mutluluk onunla ilgili değildir çünkü. Mutluluk tavrınla ilgilidir. Sabah erken kalkmak veya iyi beslenmek gibidir. Sen içinde o ateşi yakamazsan, dışarıdaki hiçbir nesne senin içini ısıtamaz.
İki tip insan var; Söylenen ve Söylenmeyen. Ne yazık ki dengesi kaymış bunun. Herkes her şeye sürekli söylenir olmuş. Sürekli dertliler. Dertleri de dertli olmaları. Mutsuzmuş, yalnızmış, eksik hissediyormuş, amaçsızmış. Hayatı anlamsızmış. Bomboş laflar. Hiçbir anlamı yok. Sadece söylenebildikleri için söyleniyorlar ve söylendikleri için de ciddiye alınıyorlar. Ve bunlardan nemalan kocaman sanayiler türemiş. Mutsuz taklidi yapan insanlar ve onların bu sözde mutsuzluklarını çözecek sözde alimler. Bunu bile ticarileştirmişler ve burada neyin yanlış olduğunu görebilecek kadar dahi akılları kalmamış.
Hayat çok güzel. Bu başlığa gelip de osurup osurup ipe dizecek kadar keyfiniz varsa kendinize acımayı bırakın. Veya bırakmayın bana ne sonuçta. Gidin bir psikoloğa, beş yüz lira verin. Sizin kendinizi çok ciddiye aldığınız gibi o da sizi çok ciddiye alsın. Üfürükten dertlerinizi konuşun da konuşun. Sonsuza kadar konuşun. Müzik yapabileceğiniz vakti kendi derdinize yanmakla geçirin. Güneşi gökkuşağını yağmuru Marsı, Jüpiteri izleyebileceğiniz vakti de kendi derdinize yanmakla geçirin. Hayat akıp gitsin. Kendiniz dışında hiçbir şeyle uğraşmadan yaşlanın ve ölün. Hiçbir nesneye derman olmadan yaşlanın ve ölün.
Mezarlarınıza işeyeceğim çünkü.
Mezarıma işenmemesi için ne yapabilirim diye merak ediyorsanız, kendinize dair olmayı bırakın. Kendi kendine dertlenmenin efkarlanmanın sonu yoktur. Bazısı şarapçı olur, bazısı beyni yere damlayana kadar müge anlı izler, bazısı instagramda parmağı uyuşana kadar ekran kaydırır, bazısı yaşam koçunun osuruğunu iyice içine çekmenin derdine düşer... Hepsi boş iştir. Kainatta bu boş işlerle uğraşacak kadar aptallaşmış tek canlı da ne yazık ki insandır. (Bunun temel sebebi de kültür/eğitim sandığımız şeylerin aslında bu türden ticari ürünlerin reklam aygıtı olmasıdır). Diğer tüm canlılar -ve bir kısım sapiens- kainatla birlikte salınır. Elinden geleni yapar, sonra rahatça etrafını izler. Andadır. Oradadır. Bir tane parlak ekranda bir tane dangalak ne yazmış diye beklemez.
Bir kere yaşayacağız. Cennet veya cehennem biz neredeysek orada. Kendi derdine yanıp duran sürekli cehennemdedir. Etrafındaki güzelliğe yönelense sürekli cennettedir. Bunun ötesinde bir şey yoktur. Var diyenler size bir şeyler satmanın derdindedir. Dinler de size bir şey satar, psikologlar da, sosyal medyadaki üfürükçüler de. Ben de bir şey satıyorum. Ve belki de tek farkım, bir şey sattığımı doğrudan söylüyor olmam. Bu sattığım üfürükleri ciddiye almayın. Kimsenin üfürüğünü ciddiye almayın. ( Ergen irileri kendilerini çok ciddiye aldıkları için ebelek suratlarında konuşlanmış hiçbir feraset belirtisi olmadan boşa saran gözlerine çarpan içeriği çok ciddiye alıyorlar kendiniz bu kadar ciddiye almayın).
Aptallık zorunlu değilmiş arkadaşlar. Kalkmış. Ben geç öğrendim. Boşuna yıllarca aptallık yaptım. Ve artık aptalım. Ama bazınız için hala şans var. Kaçın kurtulun şu ezber retoriklerden. Bir tane özgün şey duymadan, düşünmeden geçmesin ömürleriniz. Hepimiz ''piston aşağı indi'' diye hızla kapıya koşmanın derdindeyiz. Halbuki pistonun aşağı inmesi çok normal bir şey. Sakince oturabiliriz piston aşağı inmişken de. Ama birileri kapıya koşunca sanıyoruz ki çok hırlı bir *ok var kapıya koşmakta. Ve bazen birileri bizi videoya alıyor, işte o zaman çok aptal ve komik görünüyoruz piston aşağı indi diye birbirimizi yerken.
Aç hissettiğimde bilirim ki açım. Yorgun hissettiğimde bilirim ki yorgunum. Kendime bile aptal göründüğümde de bilirim ki aptalım.
Forumda son günlerde gördüğüm intihara meyil ve depresyon vakalarına karşılık aklıma gelen eski bir yazıyı paylaşmak istedim. Tabi bu durum forumla sınırlı değil dünya genelinde yaşanan bir problem, buna karşın beğendiğim bir yazıyı okumanıza bırakıyorum biraz ağır gelebilir ancak idare ediniz.
Depresyon Ve Dert Sahipleri!
Depresyon falan yoktur. Kendini çok ciddiye alan sapiensler vardır. Mutlu olup olmadığına kafa yoracak kadar boş vakti olan insan mutsuzdur. Mutlu olup olmadığına kafa yoracak kadar kendine dairleşmiş insan da mutsuzdur. Mutluluk diye bir şey yoktur. Daha doğrusu her kavram gibi, ancak zıttıyla mümkündür.
Mutsuzlukların sebeplerine bakıyorum. O kadar dandik ki. O kadar uydurma ki. O kadar kendinizi ciddiye alıyorsunuz ki. ''zenginlik'' yazmış bir sürü kişi. Hiç kafa yordunuz mu zenginlik ne demek? Sende olanın zenginliğine ulaşmayı bilmiyorsan, sana dünyaları versek kaç yazar?
Mistik ve tasavvufi şeylerden bahsetmiyorum. Yataktan veya dört duvardan veya sıcacık akan sudan bahsediyorum. Buzdolabının ne büyük zenginlik olduğunu fark ediyor musun? Islanmadın dün yağmur yağarken, bunun ne büyük zenginlik olduğunu idrak edebiliyor musun? Doğduktan birkaç saat sonra ölmedin tarih boyunca doğmuş sapienslerin belki de yarısından çoğu gibi. Bunun değerini biliyor musun? Karnın aç değil, susuz değilsin. Bir tane aktara giriyorsun belki 500 çeşit bitkiyi birileri senin için toplamış, paketlemiş, arkasına da nasıl kullanacağını yazmış bunun ne büyük zenginlik olduğunu fark edebiliyor musun? Tarih boyunca yazılmış kitapların yarısından çoğuna birkaç dakikada erişebiliyorsun. Müzik veya sinema için de aynısı geçerli. En büyük bilimsel ve felsefi eserler elinin altında. Bunun ne demek olduğunu anlayabiliyor musun ? Daha ne bekliyorsun ki?
Sadece söyleniyorsun. Sürekli söyleniyorsun. Sürekli isyandasın. Ve isyanın da senin gibi dandik. Evren ne verirse versin memnuniyetsizsin. Hoşnutsuzluk karakterin olmuş. Senin gibisine bu hayat çok. Bunu hak etmek için hiçbir şey yapmadın. Bunun da en derinde farkındasın. Seni yiyip bitiren de bu aslında. Ve sana evrenleri verseler, yine de mutlu olamazsın. Mutluluk onunla ilgili değildir çünkü. Mutluluk tavrınla ilgilidir. Sabah erken kalkmak veya iyi beslenmek gibidir. Sen içinde o ateşi yakamazsan, dışarıdaki hiçbir nesne senin içini ısıtamaz.
İki tip insan var; Söylenen ve Söylenmeyen. Ne yazık ki dengesi kaymış bunun. Herkes her şeye sürekli söylenir olmuş. Sürekli dertliler. Dertleri de dertli olmaları. Mutsuzmuş, yalnızmış, eksik hissediyormuş, amaçsızmış. Hayatı anlamsızmış. Bomboş laflar. Hiçbir anlamı yok. Sadece söylenebildikleri için söyleniyorlar ve söylendikleri için de ciddiye alınıyorlar. Ve bunlardan nemalan kocaman sanayiler türemiş. Mutsuz taklidi yapan insanlar ve onların bu sözde mutsuzluklarını çözecek sözde alimler. Bunu bile ticarileştirmişler ve burada neyin yanlış olduğunu görebilecek kadar dahi akılları kalmamış.
Hayat çok güzel. Bu başlığa gelip de osurup osurup ipe dizecek kadar keyfiniz varsa kendinize acımayı bırakın. Veya bırakmayın bana ne sonuçta. Gidin bir psikoloğa, beş yüz lira verin. Sizin kendinizi çok ciddiye aldığınız gibi o da sizi çok ciddiye alsın. Üfürükten dertlerinizi konuşun da konuşun. Sonsuza kadar konuşun. Müzik yapabileceğiniz vakti kendi derdinize yanmakla geçirin. Güneşi gökkuşağını yağmuru Marsı, Jüpiteri izleyebileceğiniz vakti de kendi derdinize yanmakla geçirin. Hayat akıp gitsin. Kendiniz dışında hiçbir şeyle uğraşmadan yaşlanın ve ölün. Hiçbir nesneye derman olmadan yaşlanın ve ölün.
Mezarlarınıza işeyeceğim çünkü.
Mezarıma işenmemesi için ne yapabilirim diye merak ediyorsanız, kendinize dair olmayı bırakın. Kendi kendine dertlenmenin efkarlanmanın sonu yoktur. Bazısı şarapçı olur, bazısı beyni yere damlayana kadar müge anlı izler, bazısı instagramda parmağı uyuşana kadar ekran kaydırır, bazısı yaşam koçunun osuruğunu iyice içine çekmenin derdine düşer... Hepsi boş iştir. Kainatta bu boş işlerle uğraşacak kadar aptallaşmış tek canlı da ne yazık ki insandır. (Bunun temel sebebi de kültür/eğitim sandığımız şeylerin aslında bu türden ticari ürünlerin reklam aygıtı olmasıdır). Diğer tüm canlılar -ve bir kısım sapiens- kainatla birlikte salınır. Elinden geleni yapar, sonra rahatça etrafını izler. Andadır. Oradadır. Bir tane parlak ekranda bir tane dangalak ne yazmış diye beklemez.
Bir kere yaşayacağız. Cennet veya cehennem biz neredeysek orada. Kendi derdine yanıp duran sürekli cehennemdedir. Etrafındaki güzelliğe yönelense sürekli cennettedir. Bunun ötesinde bir şey yoktur. Var diyenler size bir şeyler satmanın derdindedir. Dinler de size bir şey satar, psikologlar da, sosyal medyadaki üfürükçüler de. Ben de bir şey satıyorum. Ve belki de tek farkım, bir şey sattığımı doğrudan söylüyor olmam. Bu sattığım üfürükleri ciddiye almayın. Kimsenin üfürüğünü ciddiye almayın. ( Ergen irileri kendilerini çok ciddiye aldıkları için ebelek suratlarında konuşlanmış hiçbir feraset belirtisi olmadan boşa saran gözlerine çarpan içeriği çok ciddiye alıyorlar kendiniz bu kadar ciddiye almayın).
Aptallık zorunlu değilmiş arkadaşlar. Kalkmış. Ben geç öğrendim. Boşuna yıllarca aptallık yaptım. Ve artık aptalım. Ama bazınız için hala şans var. Kaçın kurtulun şu ezber retoriklerden. Bir tane özgün şey duymadan, düşünmeden geçmesin ömürleriniz. Hepimiz ''piston aşağı indi'' diye hızla kapıya koşmanın derdindeyiz. Halbuki pistonun aşağı inmesi çok normal bir şey. Sakince oturabiliriz piston aşağı inmişken de. Ama birileri kapıya koşunca sanıyoruz ki çok hırlı bir *ok var kapıya koşmakta. Ve bazen birileri bizi videoya alıyor, işte o zaman çok aptal ve komik görünüyoruz piston aşağı indi diye birbirimizi yerken.
Aç hissettiğimde bilirim ki açım. Yorgun hissettiğimde bilirim ki yorgunum. Kendime bile aptal göründüğümde de bilirim ki aptalım.
Moderatörün son düzenlenenleri: