Son Paylaşımlar

Sitemize Hoşgeldiniz NeverFap Türkiye

Bize katılmak için kayıt olabilir veya giriş yapabilirsiniz.

Forum Rehberi >>>

Neverfap Türkiye Forum kurallarını öğrenmeniz ceza almanızı engeller. Kurallarımızı okuyunuz. Sağdaki simgeye tıklayarak gidebilirsiniz.

Yönetimle İletişime Geç >>>

Sitemizi kullanırken yaşadığınız sorun ve önerilerinizi yöneticiler ile paylaşabilirsiniz. Sağdaki simgeye tıklayarak gidebilirsiniz.

Pornografi: Beynimizin Ateşle İmtihanı

None

Emekli Moderatör
Katılım
30 Ağu 2020
Mesajlar
452
Tepki puanı
943
Puanları
160


Tarih: 5 Ara 2020 Okuma Süresi: 11 dk, 0 sn
Günümüzde internet içeriğinde pornografi yoğunluğunun ne kadar çok olduğunu fark ettiğimizde gözlerimiz fal taşı gibi açılabilir. Tüm web katmanında porno kategorisine giren sitelerin oranı yüzde dört görünse de, işin arama motoru kısmına baktığımızda bu oranlar birden büyümeye başlıyor! Yüzde on üç, yüzde yirmi! Durdurabilene aşk olsun!
Mobil kullanıcıların internette yaptığı aramaların beşte biri porno içeriklere ulaşma amacı taşıyor. Bu oran hafife alınacak türden değil. Durum gittikçe ve hızlı bir şekilde porno içerikler lehine değişiyor. Açık Beyin olarak ilave edelim ki: nin buna sunduğu katkıyı es geçemeyiz.

Kaynak:
Porno tüketiminin genç yaşlarda sınırlandırılması gerektiği konusunda artık her hemfikir. Zira düzenli porno izlemek hızlı bağımlılık geliştiriyor. Cinsel hayatı tarumar ettiği gibi beynimizin çalışma düzenini de belirgin olarak değiştiriyor. 2011 tarihli bir derlemenin sonuçlarına göre, pornografi denen alengirli meselenin ne denli ciddi sonuçlar doğurabileceği konusuna dikkat çekeceğiz.
2011 yılında yayınlanan Dr. Donald Hilton ve Dr. Clark Watts imzalı makalede, pornografiye bağlı ön beyin problemleri mercek altına alınıyor. Yazarlar, her türlü bağımlılığın beyinde “Hipo Frontal Sendrom” denilen bir duruma sebep olduğunu iddia ederken, bu konuda kanıtları da sunmaktan çekinmiyorlar.
Porno Beynin Ön Bölgesine Saldırıyor
Hipo Frontal sendromlar, ön beynimizdeki dürtü kontrolü ve istemli davranış yönetme devrelerinin işlevlerini kaybetmesi demek! Beynin ön bölgesinin faaliyetinde ölçülebilir azalmayı anlatan bu klinik durum tahmin ettiğinizden de tehlikeli. Çünkü ön beyin, bizi insan yapan yüksek zihinsel faaliyetlerimizin yönetim merkezidir. Hayvanlardan farklı olarak tüm yapabildiklerimizin ön beynimizle doğrudan bağlantısı vardır.
Dürtüsel davranışlarımızı kontrol ederek amaca yönelik davranış gösterebilme kabiliyetimiz, ön beynimizin sağlıklı çalışmasına bağlı. Hipo Frontal sendromluların ortak özelliği, beynin “fren sisteminin” su kaynatması anlamına geliyor! (Haliyle su kaynatan bir arabayı sağa çekmeniz gerekir)
Bu tip durumlar, aynı zamanda tümör, felç ve travmalar neticesinde de görüldüğü için klinik sinirbilimciler, hassaten nörologlar ve beyin cerrahlarının oldukça iyi bildiği vakalardır. Anatomik olarak, ön beyin kontrol sistemlerinin kaybı en çok travmalar sonrası ortaya çıkar ve seri MRI taramalarında görülür ki frontal loblarda zamanla ilerleyici hacim kayıpları görülmeye başlar.
Hipo Frontal sendromların temel unsurları – dürtüsellik, zorlayıcı (kompulsif) davranışlar, duygusal değişiklikler, karar verme sistemindeki bozulmalar gibi – iyi tanımlanmış olsa da, sürecin nasıl işlediği tam olarak hala bilinmiyor. İşin ilginç tarafı, bu hipofrontal durumların bağımlı hastalardaki bulgularla büyük benzerlikler göstermesi. Hipofrontalite üzerine çalışan Fowler ve ark. bağımlılarla yürüttükleri araştırmalarda, yaralanmalar sonrasında saldırganlık, gelecekteki sonuçlara ilişkin kötü karar verme, uygunsuz tepkileri engelleyememe gibi sorunların kaynağı olan ön beyindeki sorunların bağımlılıkta da aynı şekilde gözlemlendiğini göstermiş durumdalar.
Acı Ama Gerçek: Bağımlılık Beyni Küçültüyor

2002’de yapılan kokain bağımlılığı üzerine bir çalışmada, frontal loblar da dahil olmak üzere beynin farklı alanlarında ölçülebilir hacim kaybı tespit edildi. Metamfetamin üzerine bir başka çalışma da 2004 yılında yapıldı ve karşımıza aynı sonuçlar çıktı. Tabii ki bu ilaçların etkileri bilinen kimyasallar olduğu için, meslekten olanlara bu bilgiler ilginç gelmeyecektir. Ancak bağımlılığın beyinde ne çapta değişiklikler yarattığını görmek bakımından önemli bir başlangıç olduğu da açık!
Elde edilen sonuçlar bununla da kalmadı. Başka bir çalışmada yemek yeme bağımlılığı ve obeziteye yol açan benzer bulgulara rastlandı. 2006 yılında, özellikle obezite üzerine bir çalışma daha yayınlandı. Sonuçlar şaşırtıcı şekilde kokain ve metamfetamin çalışmalarına neredeyse birebir benziyordu. Obezite araştırmasında, özellikle larda, muhakeme ve kontrolle ilişkili alanlarda hatırı sayılır bir hacim kaybı, yani vülgarize edersek “küçülme” yaşandığı ortaya çıktı. Bu, öncekilerden daha fazla dikkate değer bir bulgudur. Çünkü kimyasal maddelerden farklı olarak, davranışsal bir suistimalin beyindeki etkilerini görmemizi sağlayan kritik bir dönüm noktası!
Beslenmenin insan hayatındaki önemi tartışmaya kapalı. Peki ya cinsellik? Yeme bağımlılığında tespit edilen bulgular, aşırı cinsel davranışlarda da görülüyor mu? Cinsellik, nörolojik olarak bağımlılık mı yapıyor?
Yakın zamanda yapılan araştırmalar gösteriyor ki kompulsif cinsellik gerçekten de bağımlılık yaratabilir. 2007’de pedofili üzerinden yürütülen bir araştırma; kokain, metamfetamin ve obezite çalışmalarıyla aynı sonucu verdi! İnanılmaz bir sonuçtu! Bu çalışmayla, ilk kez bir cinsel davranış bozukluğunun, beyinde bağımlılığın ayırt edici özelliği olan fiziksel ve anatomik değişikliklere sebep olabileceği sonucu ortaya çıkıyordu. Bir ön çalışma, özellikle cinsel davranışlarını kontrol edemeyen hastalarda ön beyindeki işlev bozukluğunu açıkça gösteriyordu.
On yıl kadar önce Harvard Üniversitesi’nden Dr. Howard Shaffer, bağımlılığın tekrarlı deneyimlerle oluştuğu ileri sürüldüğünde kendi meslektaşlarından ciddi tepkiler aldığını belirtiyor. Tekrarlayan, yüksek duygusal içerikli ve sık yaşanan deneyimlerin bağımlılığa neden olabileceğini ilk başta kabul etmek kolay olmadı. (Sert ve uyandırıcı fikirler zaten başlarda kabul görmezler)
Ancak davranışları sürdürmeye yardımcı olan sinir devrelerindeki değişikliklerin; yani sinirsel adaptasyonun uyuşturucu veya başka bir kimyasal almadan da olabileceğini artık net olarak biliyoruz. Aynen kimyasal madde etkilerinde olduğu gibi, tekrarlayan haz verici davranışlar da zamanla doğal olarak beynimizde bulunan haberci kimyasalların miktarlarını artıyor. Kimyasal maddelerin etkilerini gördüğümüz gibi, zamanla beyin devrelerinin çalışma sistemini kalıcı olarak değiştirmeye yol açabiliyor. İşin nirengi noktası işte bu.
Bu İşin Kumarı, Pornosu, Aşırı Yemesi Yok: Hepsi Aynı!

2005 yılına gelindiğinde, Dr. Eric Nestler, tüm bağımlılıkların beynin “mezolimbik ödül merkezleri” diye adlandırılan duygusal ve dürtüsel bölümlerinin işlev bozukluğundan kaynaklandığını açıkladığı dönüm noktası niteliğinde bir makale yayınladı. Bu makalede toplanan kanıtlar gösteriyor ki bağımlılık; beyindeki ödül/zevk odakları, kokain ya da ler gibi dışarıdan alınan uyuşturucular tarafından, yahut gıda ya da cinsellik gibi hayatta kalmak için gerekli ve insan doğasının ayrılmaz parçaları tarafından “ele geçirildiğinde” ortaya çıkar.
Bu bölgeler, patolojik aşırı yeme, patolojik kumar oynama ve cinsel bağımlılıklar gibi “doğal bağımlılıklarda” da belirgin rol oynar.
İster doğal, ister dışarıdan alınan maddelerle oluşsun, bağımlılığı oluşturan temel etkenlerden birisi, haz kimyasalı olan dopaminin aşırı salgılanması ve buna bağlı olarak zamanla beyindeki dopamin alıcılarının (reseptörlerinin) miktarlarında görülen azalmadır. Bu beynin fizyolojisinin doğal bir sonucudur.
Haberci bir kimyasal normalden çok fazla ve uzun süre salgılanırsa, beynin o molekülün taşıdığı haberi alan ve değerlendiren alıcı antenlerinin miktarı azalır. Böylece normal zamanlarda işlevlerimizi sürdürmek için bizi motive eden ödül kimyasallarının miktarı artık yeterli gelmez ve bağımlı kişi gittikçe daha fazla ödül ve haz hissedebileceği uyaranların peşine düşmek zorunda kalır. (Bukowski’nin dediği gibi: bir bira, bir birayı daha doğuruyor)
Cinselliğin nöroplastisite üzerindeki etkilerini araştıran 2010 tarihli bir makaleye göz atalım. Aşırı cinsel deneyim, ilaç suistimalinde görülenlere benzer şekilde, akkumbens çekirdeğindeki belirli sinir hücrelerinde yapısal ve işlevsel değişikliğe sebep oluyordu. Başka çalışmalar, cinsel dürtüleri istismar eden bağımlılık davranışlarında beynin moleküler işleme mekanizmalarının da bozulduğunu ispatlıyordu!
Örneğin, DeltaFosB proteinine bakalım. Bu protein aşırı üretilince “hiperseksüel sendrom” ortaya çıkıyordu. DeltaFosB’nin hem bağımlılığın gelişimi, hem de kademeli olarak azalması sırasında ödül döngüsünün çalışma durumunu ve bireyin “bağımlı” olmasını değerlendirmek için biyolojik bir kılavuz haline gelmesi oldukça mümkün görünüyor.
Bağımlılık üzerinden araştırma yürüten bilim insanları, bağımlılık tanımının artık pornografi, kumar, sosyal medya kullanımı ve yemek gibi yeni davranışsal bağımlılıkları kapsadığını da açık açık söylüyorlar. (Şaşırdınız mı?)
Porno Bildiğiniz Gibi Değil: 97 Milyar Dolarlık Sektör!
2014 Mayıs’ta yayınlanan psikiyatrik hastalıklar listesinin yeni versiyonu DSM-5’de kompulsif pornografi kullanımı “hiperseksüalite” (aşırı cinsellik) bozukluğu olarak tanımlanmıştı. Bu durum oldukça ciddi bir sorunun gün yüzüne çıktığını gösteriyor. 2006 yılında internette pornografi üzerinden elde edilen toplam gelir dünya devlerini solladı geçti! Bu listede kimler yok ki? Microsoft, Google, Amazon, eBay, Yahoo, Apple ve Netflix, pornografinin gerisinde kalmıştı! Porno endüstrisi internet üzerinden tam 97 milyar dolar gelir elde etmişti!
Böylesine büyük bir rakama karşın, bu sektörden para kazanan odaklar, sistemli bir şekilde pornografiyi masum göstermeye çalışıyorlar. ABD’de cinsel ilişki endüstrisine karşı yapılan tüm itirazlar, Amerikan anayasasının ifade özgürlüğünü garanti altına alan o meşhur “Birinci Ek Maddesi”ne aykırı olarak nitelendirilip engelleniyor! Pornografinin evli çiftler arasındaki bağlanmayı zedelediği, uygunsuz cinsel ilişkiye girme oranını ciddi oranda artırdığı, kadına yönelik şiddetteki artışı ve ergenlerdeki çeşitli cinsel davranış bozukluklarına zemin hazırladığı biliniyor. Buna rağmen, tüm kanıtlar görmezden geliniyor.
Pornografi Bir Özgürlük Sorunu Mudur?
Pornografi, bir özgürlük sorunu olarak ele alınmaya devam ettiği müddetçe, internette yaygın porno içeriğinden özellikle gençleri ve çocukları korumak gittikçe zorlaşacak gibi görünüyor.
Ergenlik, beynin en hızlı gelişti dönemlerden birisi. Özellikle cinsiyet hormonlarının etkisiyle hem beyin, hem de bedende büyük değişiklikler meydana gelir. Son derece hassas bir terazide tartılan biyolojik dengeler böyle yürütülür. Bu temel nedene bağlı olarak yaşamın bu dönemi aynı zamanda dış ve iç denge bozuculara karşı oldukça hassastır.
Erken gençlik aynı zamanda hassas duygusal iç dünya nedeniyle de çeşitli ruhsal gerilimlere ve bunlara bağlı olarak “rahatlatıcı ve uyuşturucu” bağımlılıklara karşı da özellikle dikkat edilmesi gereken bir dönemdir. Yaşam boyu süren bir çok zararlı bağımlılık tam da bu dönemde başlar ve beyinleri kalıcı olarak ağır bir tempoda dönüştürmeyi başarır. Bağımlılıkların sinirsel mekanizmalarını anladıkça bu derin sorunu tedavi etme konusunda da yeni umutlar doğuyor. Ama tıbbın en önemli kısmının “koruyucu tıp” olduğunu unutmadan, insanlar hastalanmadan önce önlem almanın ve bu tip zafiyetlerimizi hedefleyen avcı bağımlılık tuzaklarının ağına düşme ihtimalimizi en aza indirmenin akıllıca olduğunu hatırlamak gerekiyor. Gıda bağımlılığı nasıl biyolojik bir temele sahipse, bazen pek de ciddiye almadığımız pornografi de öyledir. Özetle tüm bağımlılıklar benzer bir mekanizmayı kullanır ve etkileri bu sisteme ne kadar yük getirdiklerine bağlı olarak değişir.
Yasaklamak, her türlü keyifli deneyimi arzu nesnesi haline getirmekteki en etkili yöntemdir. Pornografi benzer davranışsal bağımlılıkları engellemenin en etkin yolu, bundan kazanç elde edilmesinin önünü olabildiğince keserek, temel düzeyden başlayan yaptırımları dikkatle uygulamaktır. Bu işin şakası yok; insanı insan yapan beyin ve zihinsel donanım, sadece “zevkli” zannettiğimiz ama en derin zaaflarımıza çöreklenen saldıranların ağır taarruzu altında. Dikkatli olmak gerekiyor.

Editör: Kadir SARIKAYA
 

Heisenberg59

Yeni Fapstronot
Katılım
6 Şub 2021
Mesajlar
13
Tepki puanı
39
Puanları
14
Bagimliliklar Insana vurulan kelepçe gibidir.Biz de kelepçeleri kirip ozguluge ulasacagiz. Bu arada eline saglik hocam guzel bir makale olmus.
 

lafayette

Ay Yolcusu
Katılım
9 Ocak 2021
Mesajlar
40
Tepki puanı
56
Puanları
21
Buraya Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgilin “gençlerle başbaşa” kitabında yazdığı bir kısmı bırakmak istiyorum; İnsan sigaraya ilk sigaradan içkiye ilk kadehten başlar.
 
Son düzenleme:
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Üst