Kaptan Tsubasa
Jüpiter Yolcusu
- Katılım
- 15 May 2025
- Mesajlar
- 119
- Tepki puanı
- 267
- Puanları
- 84
Arkadaşlar, bugün bildiğiniz her şeyi sorgulatacak bir gerçekten bahsedeceğiz.
Önce şu gerçeği bir masaya yatıralım: Placebo Etkisi.
Tıbbın en büyük gizemlerinden biridir. Doktorlar hastalara, içinde hiçbir etken madde olmayan (şeker veya un dolu) haplar verirler ama "Bu çok güçlü bir ilaç" derler. Sonuç? Hastaların ağrıları kesilir, depresyonları azalır, hatta tansiyonları düzelir.
Daha da ileri gidelim mi?
Tıp literatürüne geçen meşhur bir deneyde, diz kireçlenmesi yaşayan hastalara "sahte ameliyat" yapılıyor. Hastalara anestezi veriliyor, dize sadece bir kesik atılıp dikiş atılıyor ama içeride hiçbir tıbbi işlem yapılmıyor.
Sonuç inanılmaz: Gerçekten ameliyat olanlarla, sahte (placebo) ameliyat olanlar aynı oranda iyileşiyor. (İnanmayanlar için aşağı kaynak bıraktım.)
Bu ne demek biliyor musunuz?
Beyniniz bir şeye gerçekten inandığında, vücudunuzdaki "kendi eczanesini" açıyor. Dopamin salgılıyor, endorfin üretiyor ve hücreleri tamir ediyor. Yani inanç, sadece soyut bir düşünce değil; biyolojik bir komuttur.
Şimdi sıkı durun.
Eğer sizin inancınız kendi biyolojinizi, kendi hücrenizi değiştirebiliyorsa; başkasının size olan inancı kaderinizi değiştirebilir mi?
İşte burada sahneye Rosenthal Etkisi (Pygmalion Etkisi) çıkıyor.
Olay şu: Bir otoritenin (anne, baba, öğretmen, patron veya kendinizin) sizin hakkınızdaki beklentisi, sizin gerçeğinize dönüşür.
Bunu kanıtlayan tüyler ürpertici bir deney var: Fare Deneyi.
Prof. Dr. Robert Rosenthal, öğrencilerine laboratuvar fareleri veriyor. Fareler genetik olarak ikiz, tamamen aynılar. Ama öğrencilerin bir grubuna yalan söyleniyor: "Bu fareler özel yetiştirildi, bunlar labirent dâhisi." Diğer gruba ise: "Bu fareler genetik olarak biraz kıt, zor öğrenirler." Sonuç şok edici. "Zeki" olduğuna inanılan fareler, labirenti diğerlerinden iki kat daha hızlı çözüyor! Fareler dilimizi anlamıyor, değil mi? Peki nasıl oldu? Fark şuradaydı: Öğrenciler "zeki" sandıkları fareleri ellerine aldıklarında farkında olmadan daha nazik tuttular, daha az stres yaydılar, onlara bilinçaltı düzeyde "yapabilirsin" enerjisi verdiler. "Aptal" sanılan farelere ise daha özensiz, daha kaba davrandılar. Beklenti, fiziksel bir performansa dönüştü.
Bir beklenti, bir farenin bile performansını ikiye katlıyorsa, kompleks bir insan beynine neler yapmaz?
Yıllarca "senden adam olmaz", "sen sayısal yapamazsın", "sakarın tekisin" dendiği için veya kendinize "tembel-başarısız" etiketi vurduğunuz için mi başarısızsınız? Yoksa gerçekten yeteneksiz misiniz?
Muhtemelen ilki.
1960'lardaki o meşhur okul deneyinde de aynısı oldu. Rastgele seçilen çocuklara öğretmenler "bunlar üstün zekalı" gözüyle baktığı için, o çocukların IQ puanları yıl sonunda patlama yaptı.
Yani özetle: Biz birbirimizin (ve kendimizin) Placebo'suyuz.
Zihninize "Ben yetersizim" hapını atarsanız, bedeniniz ve zekanız küçülür. "Gelişiyorum" hapını atarsanız, nöronlarınız yeni yollar inşa eder.
Peki bu "sihri" nasıl kullanacağız? Kendi kendimizin Pygmalion'u nasıl olacağız? İşte reçeteniz:
1. "Telkin Cümleleri" ile Kendine Bakışını Değiştir
Beyninize "Ben harikayım" yalanını söylemeyin, inanmaz. Placebo bile "bu ilaçtır" denince çalışır.
Kendinize Süreç Odaklı inançlar yükleyin:
Beyniniz şu an "neden yapamayacağınıza" dair kanıt topluyor. Ona yeni kanıtlar verin.
Her gece yatmadan önce o gün yaptığınız 3 başarıyı ufak da olsa yazın.
"Bugün o zor işi ertelemeden yaptım."
"Hedeflediğimden biraz daha fazla kitap okudum."
Bunu bir süre yaptıktan sonra beyniniz artık kendi kendini ikna etmeye başlayacak.
3. Biyolojini Kullan: Taklit Et
Diz ameliyatı örneğini hatırlayın. Beyin kandırılabilir.
Özgüvenli biriymiş gibi yürüyün. Omuzlarınız dik, bakışlarınız net olsun. Siz bedeninizi değiştirdiğinizde, hormonlarınız (testosteron) da değişir. Biyolojiniz değişince, hisleriniz değişir.
Sonuç olarak; en tehlikeli büyü, kendinize söylediğiniz "yapamam" büyüsüdür.
Bugün o büyüyü bozun.
Kendi beklentinizi yükseltin. Çünkü siz kendinize inanmaya başladığınızda, dünya da size inanmaya başlayacak.
Unutmayın; şifa da, zehir de o şişenin içinde değil, sizin zihninizdedir.
Ben telkin cümleleri yazmayı seviyorum ve benim üzerimde çok işe yaradığını düşünüyorum. O yüzden paylaşmak istedim.
Sağlıcakla ve inançla kalın..
Kaynaklar:
Önce şu gerçeği bir masaya yatıralım: Placebo Etkisi.
Tıbbın en büyük gizemlerinden biridir. Doktorlar hastalara, içinde hiçbir etken madde olmayan (şeker veya un dolu) haplar verirler ama "Bu çok güçlü bir ilaç" derler. Sonuç? Hastaların ağrıları kesilir, depresyonları azalır, hatta tansiyonları düzelir.
Daha da ileri gidelim mi?
Tıp literatürüne geçen meşhur bir deneyde, diz kireçlenmesi yaşayan hastalara "sahte ameliyat" yapılıyor. Hastalara anestezi veriliyor, dize sadece bir kesik atılıp dikiş atılıyor ama içeride hiçbir tıbbi işlem yapılmıyor.
Sonuç inanılmaz: Gerçekten ameliyat olanlarla, sahte (placebo) ameliyat olanlar aynı oranda iyileşiyor. (İnanmayanlar için aşağı kaynak bıraktım.)
Bu ne demek biliyor musunuz?
Beyniniz bir şeye gerçekten inandığında, vücudunuzdaki "kendi eczanesini" açıyor. Dopamin salgılıyor, endorfin üretiyor ve hücreleri tamir ediyor. Yani inanç, sadece soyut bir düşünce değil; biyolojik bir komuttur.
Şimdi sıkı durun.
Eğer sizin inancınız kendi biyolojinizi, kendi hücrenizi değiştirebiliyorsa; başkasının size olan inancı kaderinizi değiştirebilir mi?
İşte burada sahneye Rosenthal Etkisi (Pygmalion Etkisi) çıkıyor.
Olay şu: Bir otoritenin (anne, baba, öğretmen, patron veya kendinizin) sizin hakkınızdaki beklentisi, sizin gerçeğinize dönüşür.
Bunu kanıtlayan tüyler ürpertici bir deney var: Fare Deneyi.
Prof. Dr. Robert Rosenthal, öğrencilerine laboratuvar fareleri veriyor. Fareler genetik olarak ikiz, tamamen aynılar. Ama öğrencilerin bir grubuna yalan söyleniyor: "Bu fareler özel yetiştirildi, bunlar labirent dâhisi." Diğer gruba ise: "Bu fareler genetik olarak biraz kıt, zor öğrenirler." Sonuç şok edici. "Zeki" olduğuna inanılan fareler, labirenti diğerlerinden iki kat daha hızlı çözüyor! Fareler dilimizi anlamıyor, değil mi? Peki nasıl oldu? Fark şuradaydı: Öğrenciler "zeki" sandıkları fareleri ellerine aldıklarında farkında olmadan daha nazik tuttular, daha az stres yaydılar, onlara bilinçaltı düzeyde "yapabilirsin" enerjisi verdiler. "Aptal" sanılan farelere ise daha özensiz, daha kaba davrandılar. Beklenti, fiziksel bir performansa dönüştü.
Bir beklenti, bir farenin bile performansını ikiye katlıyorsa, kompleks bir insan beynine neler yapmaz?
Yıllarca "senden adam olmaz", "sen sayısal yapamazsın", "sakarın tekisin" dendiği için veya kendinize "tembel-başarısız" etiketi vurduğunuz için mi başarısızsınız? Yoksa gerçekten yeteneksiz misiniz?
Muhtemelen ilki.
1960'lardaki o meşhur okul deneyinde de aynısı oldu. Rastgele seçilen çocuklara öğretmenler "bunlar üstün zekalı" gözüyle baktığı için, o çocukların IQ puanları yıl sonunda patlama yaptı.
Yani özetle: Biz birbirimizin (ve kendimizin) Placebo'suyuz.
Zihninize "Ben yetersizim" hapını atarsanız, bedeniniz ve zekanız küçülür. "Gelişiyorum" hapını atarsanız, nöronlarınız yeni yollar inşa eder.
Peki bu "sihri" nasıl kullanacağız? Kendi kendimizin Pygmalion'u nasıl olacağız? İşte reçeteniz:
1. "Telkin Cümleleri" ile Kendine Bakışını Değiştir
Beyninize "Ben harikayım" yalanını söylemeyin, inanmaz. Placebo bile "bu ilaçtır" denince çalışır.
Kendinize Süreç Odaklı inançlar yükleyin:
- "Ben bu işin uzmanıyım" yerine "Bu konuyu öğrenmek için gereken zekaya ve sabra sahibim."(Beyninize potansiyelinizi dikte etmiş olursunuz.)
- "Ben mükemmelim" yerine "Her gün attığım adımlarla kendimin daha iyi bir versiyonuna dönüşüyorum."(Beyninize bir süreç içinde olduğunuzu dikte etmiş olursunuz.)
Beyniniz şu an "neden yapamayacağınıza" dair kanıt topluyor. Ona yeni kanıtlar verin.
Her gece yatmadan önce o gün yaptığınız 3 başarıyı ufak da olsa yazın.
"Bugün o zor işi ertelemeden yaptım."
"Hedeflediğimden biraz daha fazla kitap okudum."
Bunu bir süre yaptıktan sonra beyniniz artık kendi kendini ikna etmeye başlayacak.
3. Biyolojini Kullan: Taklit Et
Diz ameliyatı örneğini hatırlayın. Beyin kandırılabilir.
Özgüvenli biriymiş gibi yürüyün. Omuzlarınız dik, bakışlarınız net olsun. Siz bedeninizi değiştirdiğinizde, hormonlarınız (testosteron) da değişir. Biyolojiniz değişince, hisleriniz değişir.
Sonuç olarak; en tehlikeli büyü, kendinize söylediğiniz "yapamam" büyüsüdür.
Bugün o büyüyü bozun.
Kendi beklentinizi yükseltin. Çünkü siz kendinize inanmaya başladığınızda, dünya da size inanmaya başlayacak.
Unutmayın; şifa da, zehir de o şişenin içinde değil, sizin zihninizdedir.
Ben telkin cümleleri yazmayı seviyorum ve benim üzerimde çok işe yaradığını düşünüyorum. O yüzden paylaşmak istedim.
Sağlıcakla ve inançla kalın..
Kaynaklar:
- Fare Deneyi (The Rat Study): Rosenthal, R., & Fode, K. L. (1963). The effect of experimenter bias on the performance of the albino rat. Behavioral Science.
- Okul Deneyi (Pygmalion in the Classroom): Rosenthal, R., & Jacobson, L. (1968). Pygmalion in the classroom: Teacher expectation and pupils' intellectual development. Holt, Rinehart & Winston.
- Placebo Diz Ameliyatı (Placebo Surgery): Moseley, J. B., et al. (2002). A controlled trial of arthroscopic surgery for osteoarthritis of the knee. New England Journal of Medicine.





