SlaveToMaster
Full Saiyan
Ben aslında bu tespiti yıllar önce yapmıştım. Biraz düşününce doğru olduğunu fark edeceksiniz. Auschwitz'e bir sürü masum insan bir grup gaddar asker tarafından adeta mahkum edilmişti. Bu insanların birkaç tanesi dışında hepsi umutsuz bir şekilde ölüme terk edilmişti. Kurtulanlar her zaman kendilerinden ve yaşamlarından umudu olan kişilerdi. Bunlardan biri de logo terapinin kurucusu olan
Yaptığım benzetmeyle alakası ne peki? Şu: Bu gaddar askerler şimdiki teknokratlar. Teknoloji devlerinin sahipleri. Her şeyi planlı bir şekilde yapıyorlar. Her adımları hesaplı ve insanların laf edemeyeceği bir şekilde tasarlanmış durumda. Amaçları insanları alternatifsiz bırakmaktı ve bunu da yaptılar. Peki bu sosyal medya bataklığından kimler çıkabiliyor? Çok basit: Hayatına yeni rutinler ekleyen insanlar. Viktor Frankl için bu traş olmaktı. Sosyal medya da aynı toplama kampı gibi insanı depresyona sürüklüyor. Ve aslında o da ölüme sürüklüyor (fiziksel olmasa bile ruhsal olarak çoğu insanı bir enkaza çevirdiği bariz). İnsanlar telefonlarını insanlara tercih ediyorlar ve çoğu telefonu/sosyal medyayı daha "güvenli" buluyor. Şu gülünçlüğe bakar mısınız? Güvenli olduğu düşünülen şey aslında en güvensiz ve en tehlike altında olduğumuz yer. Mahremiyet diye bir şey kalmadı. İnsanlar özel yazışmalarını SIRF SAÇMA SAPAN BİR ETKİLEŞİM ALMAK İÇİN paylaşıyor, hem de tanımadığı sanal kişilerle. Şimdi "Zaten bu bilgiler hep paylaşılıyordu devletler tarafından," diyenleriniz olacak ama konu hükümetlerin gözetlemesi değil. Konu bireysel olarak en yakınımızdaki kişilerin izin istemeden konuşmalarımızı rahatlıkla paylaşıyor olması. Yetki bende olsa İnterneti bu hayattan atarım. Yüz yüze iletişimi zorunlu yaparım.
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için üye olunuz.
Giriş yapın veya üye olun.
Her gün traş olmasına borçlu oradan kurtulmasını. Traş oldukça genç ve enerjik hissetti çünkü. Yaptığım benzetmeyle alakası ne peki? Şu: Bu gaddar askerler şimdiki teknokratlar. Teknoloji devlerinin sahipleri. Her şeyi planlı bir şekilde yapıyorlar. Her adımları hesaplı ve insanların laf edemeyeceği bir şekilde tasarlanmış durumda. Amaçları insanları alternatifsiz bırakmaktı ve bunu da yaptılar. Peki bu sosyal medya bataklığından kimler çıkabiliyor? Çok basit: Hayatına yeni rutinler ekleyen insanlar. Viktor Frankl için bu traş olmaktı. Sosyal medya da aynı toplama kampı gibi insanı depresyona sürüklüyor. Ve aslında o da ölüme sürüklüyor (fiziksel olmasa bile ruhsal olarak çoğu insanı bir enkaza çevirdiği bariz). İnsanlar telefonlarını insanlara tercih ediyorlar ve çoğu telefonu/sosyal medyayı daha "güvenli" buluyor. Şu gülünçlüğe bakar mısınız? Güvenli olduğu düşünülen şey aslında en güvensiz ve en tehlike altında olduğumuz yer. Mahremiyet diye bir şey kalmadı. İnsanlar özel yazışmalarını SIRF SAÇMA SAPAN BİR ETKİLEŞİM ALMAK İÇİN paylaşıyor, hem de tanımadığı sanal kişilerle. Şimdi "Zaten bu bilgiler hep paylaşılıyordu devletler tarafından," diyenleriniz olacak ama konu hükümetlerin gözetlemesi değil. Konu bireysel olarak en yakınımızdaki kişilerin izin istemeden konuşmalarımızı rahatlıkla paylaşıyor olması. Yetki bende olsa İnterneti bu hayattan atarım. Yüz yüze iletişimi zorunlu yaparım.
Ne Yapabiliriz?
- Ailenizle daha çok vakit geçirin. Onların halini hatırını sorun. Asla kavgalı olmayın, öyleyseniz bile barışın. O kutuların içindeki anonim insanlardan çok daha önemliler.
- Doğaya çıkın. Ayağınızı taşa toprağa değdirin. Negatif elektriği uzaklaştırın vücudunuzdan. Betonarmeler sizi depresyona sokar.
- Sokak hayvanlarına ilgi gösterin. Yapabiliyorsanız sahiplenin 1 tanesini ve onun sorumluluğunu üstlenin.
- Gönüllülük programlarına katılın. İnsanlara yardım edin. Bu hem sizin iyi hissetmenizi sağlar hem de yardımsever insanlar daha çekici bulunduğu için size karizma katar.