Kaptan Tsubasa
Jüpiter Yolcusu
- Katılım
- 15 May 2025
- Mesajlar
- 107
- Tepki puanı
- 236
- Puanları
- 64
Hiçbir şey yapmamanın, deneyip rezil olmaktan daha güvenli hissettirdiğini hepimiz kabul ediyoruz.
Bu yüzden mükemmel olmadığımız bir işe hiç başlamamayı tercih ederiz veya daha başlarken "Ya yapamazsam?" sorusu beynimizi kemirir.
Aslında bazen bunu hiç düşünmeyiz bile. Beynimiz bir savunma mekanizması olarak bilinçaltımızda bunu otomatik yapar ve biz günün sonunda kendimizi tembel olarak etiketleriz. Bu da bizi kısır döngüye sokar. Tembelsem -> Başarısız olurum . Başarısızsam -> Tembelim . İşte bunların hepsinin altında yatan şeydir: Başarısızlık Korkusu
Bu korku, modern dünyanın bir vebası gibidir. Bize sürekli "en iyi olmalısın", "hata yapma lüksün yok" diye fısıldar. Sosyal medyada gördüğümüz cilalanmış hayatlar, mükemmel başarı hikayeleri, bu hapishanenin duvarlarını daha da yükseltir. Kendi deneme yanılma sürecimizi ve acemi halimizi, o parlak sonuçlarla kıyaslayıp daha ilk adımda kendimizi yenilmiş ilan ederiz.
Peki, bu korkunun kökeni ne? Aslında çok ilkel bir yerden geliyor. Beynimiz, hayatta kalmak için belirsizlikten ve tehlikeden kaçınmaya programlıdır. Bu, amygdala ve prefrontal korteks arasındaki etkileşimin sonucudur; beyin potansiyel tehditleri gerçekmiş gibi işler ve buna göre aksiyon alır. Geçmişte başarısızlık, kabilenin dışına atılmak, aç kalmak demekti. Yani bir nevi ölüm fermanıydı. Bugün ise tehlike fiziksel değil, tamamen psikolojik. Başarısızlık artık "ölüm" demek değil; "utanç", "yetersizlik", "eleştiri" demek. Ama beynimiz aradaki bu farkı tam olarak anlamıyor. O, başarısızlık ihtimalini gördüğü an, binlerce yıl öncesinden kalma o ilkel "Savaş ya da Kaç!" alarmını çalmaya başlıyor.
Ancak bu modern tehlike karşısında ne savaşıyoruz ne de gerçekten kaçabiliyoruz. Çünkü kaçmak sandığımız şey, aslında devekuşu misali kafamızı toprağa gömmekten farksız oluyor.
O işe başlamayarak, o zor konuşmayı yapmayarak, o hayalin peşinden gitmeyerek yaptığımız şey gerçek bir kaçış değil; sorunu yok sayma illüzyonudur. Konfor alanımızın sıcak ama boğucu atmosferinde, potansiyelimizin sessizce çürümesini izliyoruz. Ertelemek, en yakın arkadaşımız oluyor. Mükemmeliyetçilik ise en büyük düşmanımız. "Doğru zaman değil," "Yeterince hazır değilim," "Mükemmel olmazsam anlamsız" cümleleri, aslında tek bir anlama gelir: "Başarısızlıktan korkuyorum."
Asıl başarısızlık, denememekten kaynaklanan pişmanlıktır. Yıllar sonra geriye baktığınızda "keşke deneseydim" demenin acısı, denediğinizde yaşayacağınız herhangi bir başarısızlığın acısından katbekat daha büyüktür. Çünkü başarısızlık bir sonuç değil, bir haritadır. Size neyin işe yaramadığını gösteren bir pusuladır. Ama denememek, sonsuz bir belirsizlik ve kayıp fırsattır.
Peki bu parmaklıkları nasıl kıracağız?
Bu hapishaneden çıkışın sihirli bir anahtarı yok. Ama her gün bir tuğlasını sökebilirsiniz.
İlk adım, korkuyu isimlendirmektir. "Evet, şu an başarısız olmaktan korkuyorum ve bu yüzden harekete geçmiyorum," demek, o soyut kaygıyı somut bir probleme dönüştürür. Ve somut problemlerin çözümleri vardır.
İkincisi, başarısızlığı yeniden tanımlamaktır. Hedefiniz "başarmak" olmasın. Hedefiniz "denemek" olsun. O gün korktuğunuz işi 5 dakika da olsa yapmaya çalıştınız mı? Tebrikler, başardınız. Sonucu ne olursa olsun, deneme eyleminin kendisini zafer ilan edin. Beyniniz zamanla ödül mekanizmasını sonuçtan sürece kaydıracaktır.
Bir başka güçlü yöntem de "en kötü senaryo" analizidir. Kendinize sorun: "Denedim ve başarısız oldum. En kötü ne olabilir?" Utanır mısınız? Birileri sizinle dalga mı geçer? Para mı kaybedersiniz? Bu senaryoyu tüm açıklığıyla zihninizde canlandırın. Göreceksiniz ki, korktuğunuz şey çoğu zaman korkmanızı gerektirmeyecektir. Genellikle en kötü senaryo, sandığınız kadar yıkıcı değildir ve üstesinden gelinebilir.
Ve son olarak, acemiliğe izin verin. Kimse bir işe usta olarak başlamaz. Kendinize "acemi olma hakkı" tanıyın. Kötü çizimler yapma, kötü yazılar yazma, kötü sunumlar yapma hakkı... Çünkü ustalık, sayısız "kötü" denemenin içinden doğar.
Unutmayın arkadaşlar, gemiler limanda güvendedir. Ama gemiler limanda beklemek için yapılmazlar. Okyanusa açılın. Fırtınalar olacak, dalgalarla boğuşacaksınız, belki birkaç yara alacaksınız. Ama inanın bana, limanda paslanmaktan çok daha onurlu bir varoluş bu.
Korktuğunuz şey başarısızlık değil, hiç yola çıkmamış olmanın pişmanlığı olsun.
Arkadaşlar, bunu bilhassa kendim yaşıyorum ve biraz üstesinden geldikten sonra bana ne kadar büyük zarar verdiğini anladım. Çoğu zaman bir şeyi yapmamın önündeki engel; motivasyon veya disiplin eksikliği değil, başaramama korkusuydu. Öyle ki saatler sürecek kolay işleri, çok kısa sürecek ama başaramama ihtimalimin olduğu işlere tercih ediyordum. Bu gerçekten sinsi bir düşman ve farkına varmak ve tespit etmek zor. Bunun üstesinden gelebilmek için önce farkına varmak, sonra da üstüne gitmek gerekiyor. Üstüne gitmediğiniz sürece korku kendiliğinden kaybolmuyor maalesef. Bu konuyu araştırdığımda yalnız olmadığımı gördüm ve paylaşmaya karar verdim. Aşağıda da bunun hakkında bir araştırma var fakat ben oranın bahsedilenden daha büyük olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca bu konu, bağımlılıkları yenmede de karşımıza çıkıyor. Sürecine yeni başlayan bir kişi sonsuza kadar pmosuz dayanamayacağının korkusuna kapılıp daha baştan mücadeleyi bırakıyor. Ve bu korkunun üstüne gitmedikçe kısır döngüde tıkılıp kalıyor. Çünkü en baştan "bırakmayı başaramama" korkusuyla savaşmak yerine, o anki konfor alanında kalmayı, yani kendini o zincire hapsetmeyi seçiyor.
Araştırma:
Linkagoal'ın başlattığı Korku Faktörü Endeksi, ankete katılan 1.083 insanın %31'inin başarısızlıktan korktuğunu ortaya koydu. Ki bu oran örümceklerden (%30), evde yalnız kalmaktan (%9) ve hatta doğaüstü olaylardan (%15) bile daha fazlaydı.
Başarısızlık ve hedef başarısıyla ilişkili tutumlar daha derinlemesine incelendiğinde, ilgili yetişkinlerin neredeyse yarısı (%49), başarısızlık korkusunun hedeflerine hiç ulaşamamanın veya onları hedeflerini tekrar gözden geçirmekten alıkoyan en büyük engel olduğunu kabul etti. Başarısızlık korkusu, Korku Faktörü Endeksi'nde en üst sırada yer aldı.
Bu yüzden mükemmel olmadığımız bir işe hiç başlamamayı tercih ederiz veya daha başlarken "Ya yapamazsam?" sorusu beynimizi kemirir.
Aslında bazen bunu hiç düşünmeyiz bile. Beynimiz bir savunma mekanizması olarak bilinçaltımızda bunu otomatik yapar ve biz günün sonunda kendimizi tembel olarak etiketleriz. Bu da bizi kısır döngüye sokar. Tembelsem -> Başarısız olurum . Başarısızsam -> Tembelim . İşte bunların hepsinin altında yatan şeydir: Başarısızlık Korkusu
Bu korku, modern dünyanın bir vebası gibidir. Bize sürekli "en iyi olmalısın", "hata yapma lüksün yok" diye fısıldar. Sosyal medyada gördüğümüz cilalanmış hayatlar, mükemmel başarı hikayeleri, bu hapishanenin duvarlarını daha da yükseltir. Kendi deneme yanılma sürecimizi ve acemi halimizi, o parlak sonuçlarla kıyaslayıp daha ilk adımda kendimizi yenilmiş ilan ederiz.
Peki, bu korkunun kökeni ne? Aslında çok ilkel bir yerden geliyor. Beynimiz, hayatta kalmak için belirsizlikten ve tehlikeden kaçınmaya programlıdır. Bu, amygdala ve prefrontal korteks arasındaki etkileşimin sonucudur; beyin potansiyel tehditleri gerçekmiş gibi işler ve buna göre aksiyon alır. Geçmişte başarısızlık, kabilenin dışına atılmak, aç kalmak demekti. Yani bir nevi ölüm fermanıydı. Bugün ise tehlike fiziksel değil, tamamen psikolojik. Başarısızlık artık "ölüm" demek değil; "utanç", "yetersizlik", "eleştiri" demek. Ama beynimiz aradaki bu farkı tam olarak anlamıyor. O, başarısızlık ihtimalini gördüğü an, binlerce yıl öncesinden kalma o ilkel "Savaş ya da Kaç!" alarmını çalmaya başlıyor.
Ancak bu modern tehlike karşısında ne savaşıyoruz ne de gerçekten kaçabiliyoruz. Çünkü kaçmak sandığımız şey, aslında devekuşu misali kafamızı toprağa gömmekten farksız oluyor.
O işe başlamayarak, o zor konuşmayı yapmayarak, o hayalin peşinden gitmeyerek yaptığımız şey gerçek bir kaçış değil; sorunu yok sayma illüzyonudur. Konfor alanımızın sıcak ama boğucu atmosferinde, potansiyelimizin sessizce çürümesini izliyoruz. Ertelemek, en yakın arkadaşımız oluyor. Mükemmeliyetçilik ise en büyük düşmanımız. "Doğru zaman değil," "Yeterince hazır değilim," "Mükemmel olmazsam anlamsız" cümleleri, aslında tek bir anlama gelir: "Başarısızlıktan korkuyorum."
Asıl başarısızlık, denememekten kaynaklanan pişmanlıktır. Yıllar sonra geriye baktığınızda "keşke deneseydim" demenin acısı, denediğinizde yaşayacağınız herhangi bir başarısızlığın acısından katbekat daha büyüktür. Çünkü başarısızlık bir sonuç değil, bir haritadır. Size neyin işe yaramadığını gösteren bir pusuladır. Ama denememek, sonsuz bir belirsizlik ve kayıp fırsattır.
Peki bu parmaklıkları nasıl kıracağız?
Bu hapishaneden çıkışın sihirli bir anahtarı yok. Ama her gün bir tuğlasını sökebilirsiniz.
İlk adım, korkuyu isimlendirmektir. "Evet, şu an başarısız olmaktan korkuyorum ve bu yüzden harekete geçmiyorum," demek, o soyut kaygıyı somut bir probleme dönüştürür. Ve somut problemlerin çözümleri vardır.
İkincisi, başarısızlığı yeniden tanımlamaktır. Hedefiniz "başarmak" olmasın. Hedefiniz "denemek" olsun. O gün korktuğunuz işi 5 dakika da olsa yapmaya çalıştınız mı? Tebrikler, başardınız. Sonucu ne olursa olsun, deneme eyleminin kendisini zafer ilan edin. Beyniniz zamanla ödül mekanizmasını sonuçtan sürece kaydıracaktır.
Bir başka güçlü yöntem de "en kötü senaryo" analizidir. Kendinize sorun: "Denedim ve başarısız oldum. En kötü ne olabilir?" Utanır mısınız? Birileri sizinle dalga mı geçer? Para mı kaybedersiniz? Bu senaryoyu tüm açıklığıyla zihninizde canlandırın. Göreceksiniz ki, korktuğunuz şey çoğu zaman korkmanızı gerektirmeyecektir. Genellikle en kötü senaryo, sandığınız kadar yıkıcı değildir ve üstesinden gelinebilir.
Ve son olarak, acemiliğe izin verin. Kimse bir işe usta olarak başlamaz. Kendinize "acemi olma hakkı" tanıyın. Kötü çizimler yapma, kötü yazılar yazma, kötü sunumlar yapma hakkı... Çünkü ustalık, sayısız "kötü" denemenin içinden doğar.
Unutmayın arkadaşlar, gemiler limanda güvendedir. Ama gemiler limanda beklemek için yapılmazlar. Okyanusa açılın. Fırtınalar olacak, dalgalarla boğuşacaksınız, belki birkaç yara alacaksınız. Ama inanın bana, limanda paslanmaktan çok daha onurlu bir varoluş bu.
Korktuğunuz şey başarısızlık değil, hiç yola çıkmamış olmanın pişmanlığı olsun.
Arkadaşlar, bunu bilhassa kendim yaşıyorum ve biraz üstesinden geldikten sonra bana ne kadar büyük zarar verdiğini anladım. Çoğu zaman bir şeyi yapmamın önündeki engel; motivasyon veya disiplin eksikliği değil, başaramama korkusuydu. Öyle ki saatler sürecek kolay işleri, çok kısa sürecek ama başaramama ihtimalimin olduğu işlere tercih ediyordum. Bu gerçekten sinsi bir düşman ve farkına varmak ve tespit etmek zor. Bunun üstesinden gelebilmek için önce farkına varmak, sonra da üstüne gitmek gerekiyor. Üstüne gitmediğiniz sürece korku kendiliğinden kaybolmuyor maalesef. Bu konuyu araştırdığımda yalnız olmadığımı gördüm ve paylaşmaya karar verdim. Aşağıda da bunun hakkında bir araştırma var fakat ben oranın bahsedilenden daha büyük olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca bu konu, bağımlılıkları yenmede de karşımıza çıkıyor. Sürecine yeni başlayan bir kişi sonsuza kadar pmosuz dayanamayacağının korkusuna kapılıp daha baştan mücadeleyi bırakıyor. Ve bu korkunun üstüne gitmedikçe kısır döngüde tıkılıp kalıyor. Çünkü en baştan "bırakmayı başaramama" korkusuyla savaşmak yerine, o anki konfor alanında kalmayı, yani kendini o zincire hapsetmeyi seçiyor.
Araştırma:
Linkagoal'ın başlattığı Korku Faktörü Endeksi, ankete katılan 1.083 insanın %31'inin başarısızlıktan korktuğunu ortaya koydu. Ki bu oran örümceklerden (%30), evde yalnız kalmaktan (%9) ve hatta doğaüstü olaylardan (%15) bile daha fazlaydı.
Başarısızlık ve hedef başarısıyla ilişkili tutumlar daha derinlemesine incelendiğinde, ilgili yetişkinlerin neredeyse yarısı (%49), başarısızlık korkusunun hedeflerine hiç ulaşamamanın veya onları hedeflerini tekrar gözden geçirmekten alıkoyan en büyük engel olduğunu kabul etti. Başarısızlık korkusu, Korku Faktörü Endeksi'nde en üst sırada yer aldı.





