Benzer bir durumu bende yaşadım ve bu durumun yarattığı stres yüzünden belkide hayatımın sonuna kadar devam edeceğim sürecimi bozmuş ve üzerine 2 aya yakın bir süre relapseler döngüsü ile kendimi kandırdım. Bu konuda sana verebileceğim en iyi tavsiye Viktor Emil Frankl'ın ve Jordan Peterson'ın tavsiyeleri ve benim bu konulardaki yorumlarım olacaktır. İnsanı bu vakte kadar varolmuş ve varolan tüm canlı türlerinden ayıran en önemli özelliği soyut düşünebilme kabiliyeti. Bu kabiliyet evrimsel süreçte insana büyük avantajlar sağladı onun fiziksel zayıflıklarına rağmen -Her insan yavrusunun prematüre doğması, İnsan yavrusunun çok uzun bir bakım sürecine sahip olması, Doğuştan yüksek kas kütlesine sahip olmaması...vb- onu yok etmeye çalışan doğaya karşı üstünlük sağladı ve medeniyeti oluşturmasını sağladı. Bu medeniyet mefhumu olumsal bir rota izledi her nesil öyle ve böyle bir şekilde önceki nesillerden daha iyi yaşam standartlarına ulaştı. Bu becerileri bize sağlayan beynimiz diğer primatlardan daha farklı yapıya sahip olması medeniyeti inşa etmemizi sağladı. Tabi bu medeniyetin daha iyi yaşam standartlarına ulaştırmasına rağmen beynimizin en büyük gücü olan anlamdan ve amaçtan yoksun bırakmaya başladı. Nietzsche'nin meşhur sözü "Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu öldüren biziz. HâӀâ gölgesi beliriyor uzaklarda. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden?" Ateizmin bir manifestosu değildi, bir yakarıştı çünkü Nietzsche burada Tanrının kişiliğinin varlığı ve yokluğu ile ilgilenmiyordu pek çok insanın ona yüklediği anlamın ölmesini söylüyordu nihilizmin insanı nasıl bir bataklığın içine çekeceği konusunda uyarıyordu ve haklıydı. 21. Yy. İnsanları korkunç bir nihilizm bataklığının içerisinde ve nihilizm varoluşsal sancılarının bir sonucuydu. Hayata bir anlam giydirememiş ve bir amaç uğruna kendini adayamamış yada bunu samimi bir şekilde yapmayan her insan bu varoluşsal sancıları yaşayacak ve nihilizmin kolları içinde kendini bulacak. İnsanoğlu kendisini anlamsızlık içerisinde zevkler ile kendini uyuşturdukça varoluşsal sancılarını sadece erteleyecek her ne kadar Nietzsche fahişe düşkünlüğüne sahip olsa ve bundan dolayı kaptığı hastalık delirmesine sebep olsada insanın geçici zevklerden uzak durmasını istemesinin en büyük sebepi buydu. İnsanların pek çoğunun kendisini PMO bağımlığı ile uyuşturmasının sebebide bu insan bu varoluşsal sancılarından kurtulmak istiyor ama uyuşturmak dışında başka birşey yapamıyor. Başta medeniyet ve insan beyni arasındaki ilişki kurmanın sebebi bu aslında insanın beyninin en büyük ihtiyacı hayatında bir anlam ve uğruna gecesini gündüzüne katacağı bir amacı olması gerekiyor. Başta ismini zikrettiğim Viktor Emil Frankl ve Jordan Peterson benim hayata bakışımı fazlasıyla etkiledi. Bu iki isimde hayatın neden bir anlamı olması gerektiğini ve neden amacımız olması gerektiğini net olarak ifade ediyorlar alabilirsen bu iki yazarın kitaplarını edinmeni tavsiye ederim yapamazsan internetten edinebildiğin her türlü kaynak ile kendini bilgi açısından doyur.
Yaşamak, acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır.
Nietzsche
Yaşamak için bir nedeni olan herkes, her sıkıntının üstesinden gelebilir.
Nietzsche
Acılar, sadece gelişiyorsan bir anlam taşır.
Viktor Frankl
Yaşamak acı çekmektir. Yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır. Eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olmalıdır. Ama hiç kimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez. Herkes bunu kendi başına bulmak ve bulduğu yanıtın öngördüğü sorumluluğu üstlenmek zorundadır.
Viktor Frankl
Ekli dosyayı görüntüle 391