Köşeden kendisine bir sandalye çekti. Kahve hınca hınç doluydu. İnsanlar yılbaşının sevincini yaşıyordu. Bir yıl daha geçmişti. Bir yıl daha üzerinde bir sürü şey bırakmıştı. Geçip gidecekti. Saatine baktı! 22.00'a geldiğini gördü. Acaba burada yılbaşına mı girseydi? Öylesine gelmişti aslında. Nehirin kenarında dolanırken bir an duraklamış ve sakinlemek istemişi. Su kayalara çarpıp yavaşlıyordu, ruhuna refah veriyordu bu. Ama bu kadar refah ve sakinlik ona iyi gelmezdi, oda biliyordu. İnsanlar görmesi gerekiyordu. Bugün yılbaşı! Önce yavaşça kalktı. Köprüye bakacak oldu. Önceleri insanların nehri geçmek zorunda olduklarını düşündü. İnsanlar bir zamanlar bir bedel ödeyerek karşı tarafa geçiyordu, oysa kendisi için bu artık sıradan bir şeydi. Köprünün ortasına gelince de aynı şeyi hissetti. Bir an durup nehri izlemek istedi. Bisikletli bir adam devam etmesini rica etti! Rica mı etti? Yok , kibarca "çekilsene şuradan bir adam " dedi. Kelimelerini nezaketle seçmişti bu yüzden onun dediğini yapmaktan başka bir şansı yoktu. Bugün yılbaşı, bugün herkes mutlu, herkes bir yılın daha geçişini kutluyor. Çatacak zaman değil. Oysa ağzını burnunu kırsaydı keşke orada. Şöyle bisikleti düşseydi başta, sonra da bir güzel kafasının ortasına yumruğunu geçirseydi. Su kayaya çarpmaya devam etti. Damlacıklar gökyüzüne doğru çıkıyor ama yer çekimine boyun eğiyorlar. Damlacıklar bir araya gelip nehri tekrardan oluşturuyor. Gelgitler yaşanıyor! Kendi bünyesinde de böyle gel-gitler yaşanıyordu. Ama biliyordu ki damlacık nasıl nehirle buluşuyor , nasıl gittiği gibi geri o aşkına , sevdasına dönüyordu. Oda bu gelgit'ten kurtulup kendini bulacaktı.
Kahvede yanına birinin yaklaştığını gördü. Bu çok sık olan bir şey değildi. Genel de garip bakışları üstüne alırdı. İnsanların topluluk halinde kafelere geldiğini bilirdi. O yüzden de kimseyle arkadaş olma yeri olarak görmemişti buraları. Bilirdi ki konuşacağı bir erkeğin bekleyeceği, konuşacağı bir kadının sevgilisi vardı. İnsanlar ancak koşturmadan biri için ayrılırdı. Yoksa ne hacet durmaya! Fakat kadın yanaşmaya devam etti.
- Merhaba, oturabilir miyim?
Ne diyeceğini bilemedi. Reddetmeliydi! Bu münasebetsiz olurdu! Sadece bir iki kelime geveledi.
- Buyurun, tabi!
İşte sessizlik! Göz temasına alışkın değildi. Ama gelen kişi de alışkın değildi. Birbirlerinden ilk kelimeyi bekleyen iki yabancı gibi oldular. Fakat onun ilk kelimeyi etmesini bekledi. Yılbaşı! Doğru ya bugün yılbaşı! Yılbaşında olacak iş değil bu! Olacak işler bir anda olurlar. Dizi çekmiyoruz ki, hayat tesadüflerin oyuncağı değil ki! Öyle mi yoksa? Kader ağlarını mı örüyor! Yok Nazım Hikmet öyle demiyor! Kader diyor bizi bir araya getirmeyecek! O aslında öyle demiyor. Bizim buluşmamız imkansız diyor. Biraz daha düşünürsen, o kalkıp gidecek. Gitsin! Ne bağımız var ki? Yabancının biri! O halde kader ağlar örmeye devam etsin. Bugün de kader kardeşimizden bir adet patik alıyoruz! Kendisi bu patiği bu kafede buluşan iki gence veriyor. Kader bir anlık mücadelesi ile takdiri hak etti. Son anlara girilen mücadelede başarılı bir sonuç gibi geldi bu bana.
- Neden burada oturuyorsun?
Ne! Ne oluyor? Şey... Ben oturuyorum çünkü... Bilmiyorum. Keşke bilseydim. Keşke bazı sorulara cevapları net bir şekilde verebilseydim. Birilerine özeniyorum. Romanda bir anda dışarı çıkan Rus zengini olmayı seviyorum. Sokakta kendisine çarpan bir dalkavuk , "efendim, bağışlayın" diye bağırdığında attığı parayı seviyorum. Belki bende denk gelirim diyorum. Ama bu imkansız! O halde neden burada oturuyorum? Bunun cevabını bende bilmiyorum.
- Öylesine denk geldim? Siz kimdiniz?
Kader arkadaşımız şimdilik müsabakayı uzaktan takip ediyor. Ağlarını henüz örmede başarılı değil! Ama kadar tek taraflı bir şey değil ki. Kiminin düşüşü kiminin yükselişi. Kiminin düşüşü iyiyken kiminin yükselişi kötü. Oysa burada ne güzel konuşmak isterdi. "Bakın", derdi öncesinde, "burada oturmamın engin bir sebebi var, şurada oturan insanları irdelemek". Akademisyen misiniz efendim? Yok canım amma yaptın! Ben seyyahım! Geziyorsunuz yani? Yok zihin seyyahıyım! Düşünüyorsunuz yani? Yok ben anlatıcıyım! Oyuncusunuz yani ? Ben şeyim...
- Burada otobüs bekliyorum, 1-2 saate kalkacak. Oturacak yer bulamadım!
Kader bazen ağlarını bulunacak yer olmayacağı üzerine kurabilir mi? Yok canım daha neler! Bu sıradan bir tesadüftür! Tesadüfler olmaz evlat! Nehir, sular kayaya çarpıyor. Gelgitler... Sular yere düşüyor. Sular kendisine kavuşuyor.
- Anlıyorum, çay söyleyim ister misiniz?
Saat 23.00 yeni yıl tüm coşkunluğu ile gelecek. Bu sene o sene kardeşim. Bu sene şeytanın bacağını kırıyorum. Faul ve penaltı! Topun başında şeytan ve goooolll! Şeytan 23. golünü atıyor. Kırılan bacaklar gol olarak geri geliyor.