GÜN-3 : 16/11/2022
Ufak cümlelerle gaza gelemiyorum maalesef sayın hocam. Yüzüne bakmaya utanıp, yere doğru alçalmam ise saygımdan geliyor. O baş bakışımın belki de kendime güvensizlikten geldiğini biliyorum. Bir nefes alıyorum ve bana nutuk çeken hocama elimi kaldırmak istiyorum. Hocam peki bunca işin arasında bu derse nasıl emek harcayalım? Öğrendiğim kavrayış kelimesini cümle içinde kullanma isteği üstüme geliyor. Gerçeklik, veri, bilgi, öz bilgi, hikmet... Gerçeklikten veriye ölçümle veriden bilgiye ispatla bilgiden öz bilgiye kavrayış ile geliyoruz. Hocama dersinde bilgilerinin bulunduğu ve bunu özüme aktarmam için kavramaya , kavramak için zamana, zamanın içinde de emeğe ihtiyacım olduğunu söylemek istiyorum. İlk anda kaybettim tabiiki. El havaya hiç kalkmıyor. Benim göz aşağıda. Evet hocam, haklısınız hocam, doğru hocam... Biz çalışmadık zaten! Bir anlığına beyninde münakaşa devam ediyor. Kendimi mi kandırıyorum? Çalışmadığımı yediremiyorum galiba. Eh bunları düşünürken hoca çoktan lafını soktu. Beni gömdü. Şimdi aklıma geliyor. Parmağı kaldır , kavrayış falan ve otur. Bunu detaylı bir şekilde sonrasında da düşünüyorum. Ortada bir yerde gergin bir sessizlik oluyor, işte o an kaybediyorum bu sefer. O gerginlikte geri adım atıyorum. Sizde haklısınız hocam, öğrenciyiz hocam, yetişmeliyiz hocam diyorum. Hoca durumu bütünüyle değerlendiremiyorum ve eski bilgilerimden cahillik erdemdir sözü aklıma geliyor. Bu sözle birlikte cahilliğie ve öğretmenimin aslında bana hizmet etmek üzere orada bulunduğuna kendimi ikna ediyorum. Sizin paranızı ben veriyorum. Ben burada olmasam siz de olmazdınız. Varlığınız sebebi benim. Bunları hiçbir şekilde genel teoriye vuramıyorum ve hoca da kabul etmiyor zaten. Dersin sonunda değişen pek bir şey olmuyor. Gözler aşağıda , kaldırma sakın! Bir anlığına göz göze gelme! Tek bir espri bile yapma! Hocayla dalga geçme. Zıplamalar, hoplamalar, nutuklar... Tekrar başa dön, soruyu çöz, tekrar başa dön, nutuklar, espriler, kavrayamadığım cümleler, soruyu çözüyormuş gibi yapmalar, kopyalar, arkadaştan bakmalar, yanına bakmamalar, sınavdaymış gibiler, bunu çözemezsiniz haliniz yaşlar, durumunuz çok kötüler, 30 test sorusular, klasikler, efendimler, tabii hocamlar, hocam değiştirmek istiyorumlar , c0'di değilmiler, karşı bölümde zor değiller, ben anlatmıyorumlar ve kapanış. Kapanış sonrası genel konuşmasını yapmak üzere arkadaşımı sahneye davet ediyorum. Hocadan aldığımız nutukumsu cümleleri hep birlikte analize kalkıyoruz. Çok çalışmalıyız gibi genel cümleler kuruldu, yemeğe mi gitmeli yoksa ders mi çalışmalı, yoksa oyun mu oynayalım? Konuşuldu, tartışıldı. Her şeye böyle ufak hesaplarla bakardık zaten. Bu ufak hesaplar yüzünden aktif bir yaşamı benimseyemedik. Bizler bir dernek kuralım . Adı da şey... Saatleri Ayarlama Derneği! O kuruldu aptal! Tutunamayanlar derneği! Ona referans verildi. Yetişemeyenler diyince bizi bir gülme aldı. Niye güldüğümüzü bazen bilmezdik. GArip bir tebessüm yüzümüze gökten inmiş gibiydi. Hep bir anda kahkaha atacak gibiydik. Biri espri patlatsın ya da patlatmasın. Bir anlığına hayatı nükteler ve şakalarla yaşardık. Ciddiyet koridorlardaki hocalarda olurdu. Hep bir yere koşuşturma onlarda olurdu. Hocam bakar mısınız? Bakarım çocuğum. Siz nereye koşuyorsunuz? Birini çevirip sorsaydım keşke. Öğle yemeklerine bile gitmezlermiş. Odada kalıp , derslerini yaparlar. Yetişemezler! Derneğimiz için baya bir üye olacak anlaşılan. Yetişmeyenler derneği kural-1 ; kimse hiçbir yere yetişmeyecek... Kural -2 için yarın tartışmalar yapılacak. Hocamlar yada üst tabirle araştırma görevlileri, öğretim üyeleri gibi vasıfları olan insanlara saygı duyuyorum. Orada boşuna koşmuyor. Hani kırmızı çizgi burada geçilmiyor gibi bir algım vardı ama gördükten sonra vazgeçtim. Hep gelişmeli insan. Araştırma görevlisi, doktor, doçent doktor, profesör... sonrası? Sonrası yok işte! Sonra öğrenci yetiştiriyoruz. Bizler hep bir yere yetişiyoruz böyle işte.