Son Paylaşımlar

Sitemize Hoşgeldiniz NeverFap Türkiye

Bize katılmak için kayıt olabilir veya giriş yapabilirsiniz.

Forum Rehberi >>>

Neverfap Türkiye Forum kurallarını öğrenmeniz ceza almanızı engeller. Kurallarımızı okuyunuz. Sağdaki simgeye tıklayarak gidebilirsiniz.

Yönetimle İletişime Geç >>>

Sitemizi kullanırken yaşadığınız sorun ve önerilerinizi yöneticiler ile paylaşabilirsiniz. Sağdaki simgeye tıklayarak gidebilirsiniz.

Rodion Romanoviç | Günlük

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
07/03/2023- Pazar / GÜN 6

Bir haftalık bir gezim olacak. Rapor veremeyebilirim. Bu gezi biraz rutinimi bozacak ama dönüşte ramazanla birlikte yeni rutine devam. Akşam telefon kullanımını azaltmayı da düşünüyorum
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Gün-1 - 29.06.2023

Kendi başına kalmanın verdiği huzursuzluğu hissediyordu. Ayağa kalktı, düşünceleri belli bir noktada toplamaya çalıştı. Bir şeyler düşünmek başlı başına zor bir görevdi esasında onun için. Düşüncelerin sonu pekte iyi olmayan "bu kadar yeter" sinirlenmeleri ile bitiyordu. Bu sinirlenmelerin ne kadarının onun gerçek iştiyakından geldiğine emin değildi. Odada volta atmaya devam etti. Aslında yapabilmeyi isterdi. Bir anlığına sinirlenmeyi ve elinde ki bardağı farkında olmadan duvara fırlatmayı istedi. Ama hayatı uç noktalarda yaşayan biri değildi. Fiziksel bir kontrolsüzlük onun için zordu. Zihinsel olarka ise bir hapisten farksız bir yerdeydi. Volta atmanın sinirlerine ve düşüncelerine olan katkısını biliyordu. Yaşanılan olayların bağlantılarını bulabileceği için biraz ümitlendi. Bu ümitlenmelerin hayal kırıklığı neticeleri ile sonuçlanabileceğini en başından fark etti. Emek olmadan yemek olmaz diye mırıldandı. Kendisine karşı iyi olmayı istedi. Kendinin fazla mı üstüne gidiyordu? Bu sorunun cevabını bulamadı. Bulunamayan cevaplar klasörünü açtı ve elini aldığı kalem ile şu notu düştü; "Kendimin fazla mı üstüne gidiyorum? Bir analiz et! "

Dört duvarın arasında olmanın garip bir sıkışmışlığı vardı içinde. Bu güven hissini, aynı zamanda hapis hissini çağrıştırıyordu. Bir yer güvenli ise neden dışarı çıkayım diye düşündü? Güven kelimesinin ne demek olduğundan tam emin olamadı. Yaşamak kelimesi ile birleştirmeyi denedi. Yaşamaya güvenmek gibi saçma bir sonuç ortaya çıktı. Ötedeki kitaplığına döndü. Doğru ya ! Bir kitaplığı vardı. Dostoyevski'nin eski kitaplarından birini aldı. Bu adamın yaşamından neler öğrendim değil mi diye hafif bir gururlandı. Kendisi için kibirin ne ölçüde olduğuna emin olamıyordu. Garsonla kibar ve sert konuştuğundan da emin olamıyordu. Aslında bu düşüncelerin bir çoğu bulunamayan cevaplar klasöründe idi. Bir kız ile aynı ortamda bulunduğunda neden onun aslında bir ezik gibi davranıldığından şüphe ediliyordu. Aslında... Şey... Kelimeler neden ardı ardına gelmekte zorlanıyordu? Yaşamak neden eziyet verici hale geliyordu. Durdu! Yeraltından Notlar kitabından alıntılar okumaya başladı. Kitapların ruha yaptıkları etkinin aynı zamanda yazarın okuyucu ile bağlantıyı iyi tutturması olduğuna kanaat getirdi. Bu cümlenin altında kendisini ne kadar da övmek istediğini çok geçmeden anladı. Kitabı yerine bıraktı.

Yaşamın 4 boyutlu evreninde 3 boyutlu bir yaşam sürmeye çalışıyordu. O yüzden de yamuk yumuk bir şey olmuştu işte. Köşeye doğru her gününün önemli olduğunu haykırdı. Ölüme kadar her günüm önemli. Bunu köküne kadar hissetmek istedi. Ölüm kelimesi ve önemli kelimesini anlamak istedi. Aslında basit yargılardı bunlar. Yapacağın şeyi beyne bir müddet dillendirirsen , sonrasında beyin bunu gerçekten yapacağını sanardı. Komik yorumlar da yapılmıştı tabi buna. Abi, beynim farklı bir ben mi? İnsanların düşünce yapılarına hayret ediyordu. Gülümsedi! Gülümseyince yüzünde oluşan gülümsemenin birilerine çekici gelmesini istedi. Etrafta kimse olmadığını fark etti. Rüyalarında gördüğü kızı düşündü. Bir aile, bir çocuk, mutlu mesut bir hayat... Fedakarlıklar yapmalı mıydı? İstediğini almak için ileriyi zorlamalı mıydı? Bunlardan bir türlü emin olamıyordu. Kendi başına verdiği bazı kararları otorite tarafından yanlış anlaşılabildiğini görmüştü. Sen kim oluyorsun da bunu yapıyorsun nevinden saldırılara maruz kalmıştı. O günden sonra fikirler dile getirmek için iki kere düşünürdü. Soru sorulur ve o ikinci düşünceye geçene kadar çoktan aptal olmuş olurdu.

Dışarıdan bir ses duyuldu. Kapıya yöneldi. Annesi idi. Kek getirmişti. Doğru ya, çok şeyler düşünmüştü bugün. Hak etmişti. Annesine teşekkür etti. Yaşamı için absürt motivasyonların birinde buda vardı. Annesi için iyi bir gelecek hazırlamak. Lise sınıf arkadaşına gidip onu sevdiğini söylemek. Bunlar onun gözünde absürt ama yapmak istediği şeylerdi. Dışarıdan böyle bir izlenim vermediğini biliyordu ama kim dışarıdan verdiği izlenimle hayatını yaşıyordu ki?

Yatağına yöneldi. Bugünün yorucu geçtiğini fark etti. Uzun yolculuklar yapmış ve hapishanesinde bir gün daha yaşamayı başarmıştı. Kaçış yolunu bulabilir mi emin değildi. İlk olarak ışığı kapattı sonrasında ise yatağa uzandı.

Bugün de geçti ,dedi kendi kendine. Bugün de geçti....
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Gün-2 - 30.06.2023

Yeni ortamlar insanlarda yeni iştahlar oluşturur. Yeniliğin eskimesini bir nevde olsun sağlamak isteriz. Onun için de sıradan olan bu yeniyi eskitme çabası bugün de aynı idi. Odasının karanlığından bir nebze olsun çıkması boşuna değildi. Bunu aslında gününü neşelendirmek için yaptı. Dünün bedelini ödemek istiyordu, emin değildi. Dar sokakların arasında kavurucu sıcakta ilerledi. İnsanların değiişk hallerine dikkat edemedi. Var olmalarını hissedemiyordu. Oda tabelalara bakmaya başladı. Kilosu fazla olduğundan olsa gerek baya terlemişti ve bu onu rahatsız ediyordu. Yürümeye devam etti. Sağ ve solda avukat büroları ve dondurmacılar fark etti. Salaş dükkan tipleri ona rahatlık veriyordu. Kendisini iyi hissediyordu. Öyle yüksek mertebe davranışlar yoktu bu sokakta. Kendisinin neden daha iyi bir noktaya ulaşamadığını düşündü. Bunun için bazı temel noktalar olsa da başta "çaresizlik" kelimesini söylebilirdi. Heyecan azalır ve yaşam hayatında başarısızlığı bolca tadacağını sana söyler. Oda bu çaresizliği atmıştı, aslında ikinci kelime olan "bakış açısı" na baksa farklı düşünebilirdi. Zira çaresizlik başarı merdivenlerin ilk adımlarındandı ve sonrasında başarılı olmaya ilerlemek için olunması gereken bir nokta idi. Bunu düşününce rahatladı. Soğuk bir içecek aldı ve insanların yürüyüşlerine izleyebileceği bir yere oturdu. Üçüncü kelimesi "çalışmak" oldu. Ne kadar durursa dursun istediği gelmeyecekti. Emeksiz yemek olmazı biliyordu. O yüzden bu kelimeyi de anladı.

Uzun bir gün olmadı , eve döndü. (Devamı gelmedi....)
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Gün-4 - 02.07.2023

"
Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.
Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim.

"

Ses insanda farklı hisler oluşturuyor. Kitapların sesli hali de beni öyle etkiledi bugün. Oguz Atay'ın kitabında bu satırlar beni alıp farklı diyarlara sürükledi. Gezmeye devam eden bir kafadayım. Fazla hareket bana iyi gelmiyor, biliyorum ama gene de kendimi alıkoyamıyorum. Bir şeyleri aynı anda yapmaya çalışmak elbet bir noktada başarısız bir deneyimi de getiriyor.

Halim berbat veya değil, kötüyüm veya değilim, çalışmıyor veya yeterli değilim. Bahaneler, bahaneler... Bunları kendi kendime telkin etmekten bıktım. En başta dediğim gibi , durum çok ciddi. Ufak oyunlar ile büyük oyunlar arasında kalmış yaşantımı yaşamaya başlamalıyım. Memleketi başkaları kurtarsın. Gerçek herşeyden üstün bir kıvamda değil mi neden olsa? Yaşadığım durumu kabullenmek gerek. Çaresizliği anlamak , toplamak ve geri püskürtmeye başlamak şart. İşler öyle yürümüyor.

Yeni fırsatların yaşamıma eşlik edeceğini hissediyorum. Bakalım neler olacak?
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Gün-4 - 02.07.2023

Bunu nasıl kelimelere dökerim emin olamadım. Kendi başına karar vermek başlı başına bir zorluk zaten. Birisinden alınan "sen bilirsin" kelamı da bir işe yaramıyor. Ben bilirmişim! Ben bilsem sana neden sorayım? Kestirip atmaların yeni adı görevi karşıya yüklemek olmuş. Bu nasıl bir iç rahatlatma emin değilim! Bolu dağından geçerek mi gitsek acaba? Bilmem sen bilirsin. Evet , ben bilirim. Fikirlerin insanları, insanların fikirleri... Bunları da tartışmıştık, muhasebesini yapmıştık ve miktar 0 ile eşitlendi. Ortada bana kalan gece çökünce beynimin temizleyeceği tonla kalıntı oldu. Uyusun da büyüsün... Yok öyle olmadı!
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Her seferinde bu gerginliği yaşarım. İçeriye gidip peron numarasını sorayım. Firmanın adın arayan gözlerle etrafa bakıyorum. Bu hüznü bulduğum birkaç nokta daha var. Hastanelerin o hüzünlü kokusu ve otobüs garlarının üzüntüyü somutlaştıran insan suratları. İnsanların gülmeyi unuttuğu noktalardan biri. Hüzün herkesin her tarafını kaplamış. Firmamın adını göremiyorum. Oradaki görevlilerden birine sorduğumda bilmediğini söyluyor. Öz,Can gibi eklerin sonuna getirilmiş şehir isimleriyle kaplı fırmaların arasında şehrimin adını göruyorum. Burası galiba bilmeli diye düşünüp, yanaşıyorum. Kapı açık ama içeride kimse yok. Telefonla birini arıyor ve içeride kimsenin olmadığını söyluyorum. Gerginliğim gittikçe artıyor. Birazdan gelecek yanıtını alıyorum. Zayıf , yüz hatlarından sigara içtiği belli olan biri dışarıdan içeriye doğru hareketleniyor. Sıcaktan şikayet ederek insanlarla tanışmanın verdiği ilk gerginliğimi alıyor.
- Bugün de baya bir sıcak var ya.
- Evet, ben de bu kadar beklemezdim.
- Sıcak değil amma, nem fena yoruyor insanı.

Zayıf bedeninin üstüne girdiği siyah tişört ile böyle cümleler kurmasını esasında beklemiyorum. Bilgisayarın ekranı açık. TC kimlik numaramı söylediğimde ekranda tüm bilgilerim geliyor. Önceki gün 600 TL olan bilet fiyatının 750 TL olması sebebiyle online değil de yüz yüze bir şekilde almayı tercih ediyorum- belki bir indirim yaparlar-.

- .... 'ya bir bilet alacaktım.
- Hele bir bakayım dur.

Hareketlerinden bilgisayar işlerinden anlamadığı belli oluyor. Birisi öncesinde gelmiş ve ona bu otomasyonu nasıl kullanması gerektiğini anlatmış. Fareyle yaptığı hamleler amatörce. Sadece bilet satım işlemini biliyor. Bilgisayar'da onun yüzünün çöktüğü gibi çökmüş.

- 750 Tl gösteriyor.
- 600 TL olmaz mı? Geçen gün fiyat öyleydi.

Kibarlığımdan kaybediyorum. Haklı olduğum noktayı savunamıyorum. Düşünce ve kalıplarda iyi iken, bu zayıf adama mağlup oluyorum. Güzel bir teknik kullanıyor. 750 TL'den bilet alan birkaç kişiyi göstererek "bu insanlar mal değil, onlarda bu fiyattan almış" tarzında bir söylemde bulunuyor.

Beni bilgisayar ekranını görebileceğim bir noktaya çağırıyor. Yüzündeki sevecen ifade sanırım o esnada kayboluyor. Yüzüne dikkat etmiyorum. Elimde tuttuğum 3 adet 200 banknotunu vermek üzere yöneliyorum.

- Bir şey yapamaz mıyım be abi?
- Al kardeşim bak, millette 750 TL'den almış.
- Daha dün 600 TL idi ama.
- Dur bir deneyim.

Bir deneme yapıyor ama olmayacağını görüyor. 700 TL'yi kabul ediyor. Aslında 600 TL'yide yapabileceğini o ara öğreniyorum. Etrafta sıcaklık verdiği bir bunalım var. Peron numarasını sormayı unutuyorum. Ufak otogarın orta noktasına geçiyorum. Yol güzergahından otobüsün gelmesini bekliyorum. Neden böyle küçük şeylere büyük anlamlar verdiğimi anlamıyorum. Neden olayın kendisini değil de ufak detaylara takıldığımı anlamıyorum. Neden otobüsle bir yere gideceğime değil de valizi nasıl taşıyacağıma takıldığımı bilmiyorum.

Otobüs geldiğinde sadece benim için ile girdiğini fark ediyorum. Valizi yerleştirip, hüznü noktalıyorum. Arka tarafa geçiyorum.Uzun bir yolculuk olacak farkındayım. Hüzün henüz beni terk etmiş değil. Her tarafımı kaplıyor. Bir şeyleri geride bırakmanın getirdiği anlamsız noktayı hissediyorum. Dışarıya gözlerimi daha da fazla açarak bakmak istiyorum. Bu şehrin her tarafını yaşamak istiyorum. Son anımda bunun anlamını anlıyorum. Her anın ne kadar da dört gözle yaşanması gerektdiğini tam da o an hissediyorum. Dışarıya "ne olur bir şey daha göreyim" diye ısrarla bakıyorum. Çaresizliğimi hissetmem uzun sürmüyor. Hiçbir zaman bir şeyi tam yapamayacağımı fark ediyorum. Her şeyin bir noktada yarım kalacağını biliyorum. Mevzunun otobüse binmekten ziyade binene kadar nerelere baktığın olduğunu biliyorum. Mevzunun "şuraya da gider miyim" acaba değil de "burası da ne kadar güzelmiş" demek olduğunu hissediyorum. Kaybettiklerimin üzüntüsü kayboluyor. Gözlerim beynimin hüznüne eşlik etmeyi bırakıyor. Artık daha fazla şey görmeyi anlamsız buluyorum.

Otobüs hareket haline geçiyor. Gözlerim ise beynime ihaneti çok geçmeden yapıyor. Koltuk arkaya ittiriliyor ve uyku başlıyor... Yollardan belki de hayatım boyunca bir daha göremeyeceğim eşsiz güzellikte dağlar , ovalar, şehirler geçiyor. Yaşamak yaşlanmak demektir diyorum, ölmek demektir...
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Aynı küskünlük devam etti. Barışmak aynı zamanda kendinle olan savaşı sonlandırman demekti. Bir insanı affetmek üzere yapılan ilk hamlenin senin olması aynı zamanda o hamleyi yapan senin düşüklüğünü göstermez miydi? Normalmiş. Bu kelimeyi de hiç anlamam. Nasıl normal?

Televizyonda ki programda köylü kişilere alttan bakan kadının konuşması tiksintimi birkaç daha arttırıyor. Samimiyetin madalyon gibi iki yüzü oluyor. Samimiyet aynı zamanda bir insanın kötü tarafını ortaya çıkartabiliyor , aynı zamanda kabullenmişlik ortamı oluşturduğundan olsa gerek bireyleri birbirine kaynaştırıyor. Biriyle samimi olmak için iyi veya kötü olmanız gerekmez, bunlardan bağımsız olarak oluşan bir bağ bu yapı.

Her neyse! Eşyaların tamamını aldım mı diye kontrol ediyorum. Vardıktan sonra unutmak her daim acınası oluyor. Çakmak, ekmek, et... Arabanın arka tarafını gene bir yığın şeyle doldurmuşuz. Aklıma gene küçük detaylar geliyor. Araba kullanma hakimiyetimin tam olmaması nedeniyle arabayı başka birisinin sürmesi daha makul görünüyor. Bu "makullük" hiçbir konuşma ile belirtilmez iken ortamda beliren hava bunu bağırıyor.

- Arabayı sürmek ister misin?
- Bu yollar da pek süremem ben!

Israr bekliyorum, cesaret bekliyorum, sırtımın sıvazlanmasını bekliyorum ve kaybediyorum.

-Peki sen bilirsin!

Bu yollar ile alakalı olan garip kanım aslında gerçekçilik yapmak değil sadece mızmızlık etmek. Bu bir şey hakkında belli bir fikri olmamaktan ibaret bir şey. Tabi sizin aklınıza insanın kendi becerileriyle alakalı net bir bilgisi olmaz mı başlıklı soru geliyor. Olmuyor! Bu kötü yolda sürüp sürebileceğim ile alakalı net bilgim olması bir yana, buna cesaret bile gösteremiyorum. (Uyku ağır geldi... Devamı gelmez.)
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Parkta bir müddet dolandım. İnsanların muhabbetinin ne kadar boş olduğunu geç olmadan anlıyorum. Ellerinde ki çekirdekle sanki bir akışa uymaya çalışıyorlarmış gibi. Yalnızlık bana daha cazip gelmeye başladı son günlerde. Öyle iyi insanlar da her daim denk gelmiyor ki, hem ben kim oluyorum ki insanları bu kadar kolay yargılıyorum. Kendi kendimle tartışmayı dahi başaramıyorum. Bir yanım onların da yaşama bir köşeden katkı sağladıklarını düşünürkenü bir yanım eleştiri yağmuruna tutmak istiyor. Eleştiri yağmuruna tutan tarafım ise onlarla kendimi kıyaslamaya başlıyor. Ne olay ama! Böyle düşünceler etrafın güzelliğini yok etmekle kalmıyor, günümü de mahvediyor. Arkadaşımla ..... ile yaptığım park muhabbeti aklıma gelince gene insanlara hak veriyorum. Boş konuşmaların güzel tarafı , olayların hiçbir şekilde bir noktaya varmayacak olması. Bu eylem aslında kendi dairemiz içersinde eğlenmeye çalışan bir oyundan ibaret. Oyunun kuralları bize bağlı ve bu yüzdendir ki dışarıdaki insanlar bu oyunu anlamıyor. Bizde onların dairesinde ki oyunu anlamıyoruz. Onların kendilerince boş konuşmaları ile aslında ortamdaki sıcaklığın seyrini üst cephelere çıkartıyor. Aynısını bizde yapıyoruz. Onlara göre biz, bize göre onlar boş konuşuyor. Yargı yargıyı doğuruyor.

Tek başıma olduğumdan bu düşüncelerin sonucunda kendi dairem olmuyor. Yanımda biri olmuyor ve boş yapmak oyununu kuramıyorum. Millete sataşmak nacizane eğlencem. İkinci oyunum da böyle şeyler işte. Karşı taraftan gelen insanların yaşlarını bilmeye çalışalım. Sanmayın kolay olduğunu. Bir keresinde arkadaşımın yanına oturan kıza "sevgilin gibi duruyor" dediğimde , "ne sevgilisi 15 yaşında daha demişti". Velhasıl oyunun kuralları zor, oynaması zor. Parkta yürüyen biri için birebir. Karşıdan gelen 40 yaşından büyük tahmin ettiğim herkesten bir yanılma seziyorum. 40'tan sonra yaş saymak anlamsız diyorlardı. Tek kelime yeterli.Yaşlı! Yaşlısın işte, ne demeye özel bir sayı verelim ki? Kadınlara karşı dikkatli olmak gerekmez mi? Gerekir tabi! Oyun benim dairem de, dikkat benim, kurallar benim, ahlaksızlık yapan benim, yapılan benim... Kimseye cevap vermek zorunda değilim ki! Hem dışarıya çıkmayı kabul eden herkes bir bakımdan insanlar tarafından kendisine karşı yapılacak hadsizce iç yorumları kabul etmiş demek değil midir?

-Ne kadar kısa boylu
-Ne kadar şişman
-Hiç yakışıklı değli
-Ne kadar şımarık

Yok, ben böyle yorumlar yapacak kadar terbiyesiz değilim. Kendini bil demek ne demek? Babam sağolsun, "kendine iyi bak" cümlesinin içinde ki derin nükteyi bana açıklamaya kalkmıştı. Kendine iyi bak derken insan, bir bakıma bireyin kendisini gözlemesini, anlamasını , yorumlamasını ve incelemesini söylerlermiş. Bunu her ne kadar önemli bir bilgi gibi bir kenarımda tutmaya çalışsam da hiçbir şekilde olmuyor.

Uzun zaman önceydi. Bir gün sıkılan bir arkadaşımın ,köydeki evinde yapacak aktivite bulamadığından eski arkadaşlarını aradığını fark etmiştim. Beni de aramıştı. Arama sebeinin köyün sıkıcılığına vurmuştu. Uzunca konuşmuştuk. Konuşma bitince bunun ne kadar da terbiyesiz bir davranış olduğunu düşünmüştüm. Beni arama sebebi ben değildim de sıkıcılığını gidermekti. Bir oyundum onun için. Buna izin verdim. Neden diye düşündüğümde , sanırım aynı şeyi benim de yaptığım aklıma gelmişti. Bu kadar gamsız mıydım peki? O kadar da değil! Aramak için aramıyordum. O arkadaşımın beni bir kere aradığı ile teselli ediyordum. Benim ortam yoktu. Şarkıdaki söz gibiydim; "ya kardeş ya düşman". Ya düzenli ararım ya aramam.

İnsanı ilişkileri anlamak üzere yorduğum kafa da bir sonuca varmıyor. Benim bir noktaya sıkıca sarıldığım görülmedik bir olay. Bir fikrim yok. Bir fikre saygım yok. Yanlış bir düşünceye bile bir bağlılığım yok. Kendime ait bulduğum "ben de sık sık şöyle yaparım, bunu yapmadan duramam" dediğim ve başkalarının yapmadığı bir şey yok. Kendime ait bir çalışma planım yok. Ben topluca insanları kıskanıyorum. İnsanları sevmiyorum, onları kıskanıyorum. Yaşamın derecelendirmesini yaptığım insanlar bazen gözümde yükseklere bazen aşağılara düşüyor. Kendimle ahlak muhasebesi yapmaya çalışırken de yaşamı kaçırıyorum. Ben kimim ki insanların hakkında yorum yapıyorum? Ben kim oluyorum da insanların hangi unsura göre yüksek ve düşük sınıflara koyacak yetkiyi görüyorum kendim de? Muhafazakarmış! Kelime anlamı öyle söylemiyor. Sosyalistmiş! Literatür olarak farklı şeyler. Kelimeler ve insanlar farklı söylüyor. İnsanlar genel olarak her şeyi bozuyor. Düzenden kaos, kaostan düzen doğuyor. Ben ise yazıyorum... Yazmak lazım diyorum ve yazıyorum...
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Ay gökyüzünde yeniden konuşlandı. Akşam olmadan çıkan ay gecenin habercisi gibi. Eski filmleri aklıma getiriyor bu aylar. Hava kararmadan çıkan ay bana, "birazdan hava kararacak" tarzı replikler hatırlatıyor. Güneş yavaştan dünyanın bir tarafına ihaneti başlamış gibi. Diğer çocuklarına doğru ilerliyor. Onlarla da ilgilenmesi gerek. Bize de akrabalarından biri olan Ay'ı yolluyor. Işığı yeterli gelmese de oda bir Güneş sevgisi göstermeye kalkıyor. Ona karşı duyaacağımız sevgi sınırlı kalsa da nankörlüğü her daim Güneş'e yapıyoruz. Şiirleri Ay'a yazıyoruz. Bize asıl kaynağı sağlayan Güneş'te olsa, ona teşekkürü erteliyoruz.

Gökyüzüne bakmaya devam ettim. İçimden yaptığım konuşmalarım hiçbir zaman belirli bir düzende olmaz. Dağınık dağınık etrafta gezen bazı kelimeler seziyorum. Bazılarını tutuyorum. Lise, Üniversite, Çocukluk, Bebek, Yumurta, Kin,Nefret... Daha bir çok kelime... Bazılarını havada yakalayıp konu ile alakalı anıya gidiyorum. Anı'da basit bir tur atıp geri geliyorum. Diğer kelimelerle de benzer şeyler oluyor. Gözüm aktivitesini yerine getiremiyor. Ay yavaştan gökyüzünde iyice belirirken, Güneş bizi terk etmeye başlıyor. Muazzam bir manzara'ya şahit olmama karşın , ben basit şeyler düşünmeye devam ediyorum. Dünü düşünüyorum, yarını düşünüyorum... Yaşadıklarımı düşünüyorum, yaşayacaklarımı düşünüyorum belki de yaşayamadıklarımı düşünüyorum. En çok ta o yaralıyor insanı zaten. Oldu bitti diyemiyorsun. Yaşadıkların bu noktada tıkanıyor, yaşanacaklar ise belirsizlik ile altediliyor. Yaşanamayanlar... Kaçırılanlar... Yolda yürürken konuşulmayan insanlar, derste haklı olduğunda söylenmeyen cümleler, sevdiğin kıza söylemediğin "seni seviyorum" cümlesi. Su dönüp dolaşıp aynı yere gelecektir diyorlar. Yaşam bir noktada bireyi bir yere dökecektir diyorlar. Yaşanamayanlara da bir kılıf geçiriyorum böylece. Üzülmek eylemi bile yeterince devam etmiyor. Oysa güzel bir duygudur üzülmek. Bir sorun olduğunu kabul etmenin harika bir yoludur. Kötü hissetmek iyidir.

Güneş tamamen kaybolmaya başladı. Annesini kaybetmiş bir yavru gibi arkamı döndüm. Gökyüzünün karanlığı o kadar dikkatimi çekmiyordu artık. O gitmişti. Gitti sanmıştım. Güneş yaşamın kaynağıydı. Görünmese , ışığını vermese bile yaşamı devam ettiriyordu. Geri gökyüzüne baktım. Ayın parlaklığına bakıp gülümsedim. Arkamı dönüp yatağıma doğru yollandım. Güneş'in varlığının tebessümü hala suratımdaydı. Tek başına yatarken elbiseden korktuğum anda annemin yan odada olduğunun bilmenin sevinciydi bu. Annem beni korurdu. Güneş'te yeniden doğardı. Yarın yeni bir gün olurdu, Güneş yeni fırsatlar için ışığını var gücüyle yayardı. Güneş doğardı, güneş batardı...
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Olur mu Olmaz mı?

İnsan o kadar da büyük şeyler yapmaz. Her insan için varlığının nihai sonucu olarak kendisi en büyük ögedir belki de. Kainat ortamında yüksek yıldızlara , güneşe , dünyaya baktığımızda varlığımız bir zerre bile olmuyor. Böyle düşünceler en çokta beklemenin kaçınılmaz olduğu noktalarda oluyordu. Kendimi alıkoyamıyordum. Meditasyon kural 1; hiçbir şey düşünmek yok. Bunun faydasının ne olacağını soracaklardır. Bir şey düşünmemek ne iyidir bir bilseniz. İslam'da namazın en büyük olayı da budur. Namaz seni günlük sıkıntılardan kurtartıp anlık olarak sadece yaratıcıya odaklamaya amaçlar. Buda bir nevi bir noktaya günün belirli saatlerinde odaklanmaktır. Eski konuya geri dönelim mi baylar? Tamam da bunun faydası nedir? bu noktada yeterince bilgim yok ama faydasını inkar edecek derecede değilim. Bazı şeyler insanlar için rasyonelize olmak zorunda mıdır? İlla'da kanıtlanmak zorunda mıdır? Kediler sıcaklığı bilir ama kanıtlamaz. Sihirbazlar beynin açıklarını kullanır ama nasıl çalıştığını bilmezler. Yaşamak için bilgi gereklidir ama sonuçları bilmek daha önemlidir herhalde.

Geç uyandığımdan olsa gerek kafamda bir zonklama hissettim. Etrafın dağınıklığı beni gene "bir düzenli bir insan olamadım" adlı kısa siişrime götürdü;

Bir düzenli insan olamadım.
Olsam ne olurdu.
Bir düzenli insan olamadım.
Toplasam ne olurdu.

Yüzünde hafif bir gülücük belirdi. Dışarıdan bu gülücüğün insanları etkileyip etkilemediğini sıklıkla düşünürdüm. Bu sefer sadece güldüm. Yatakta bir müddet bekledim. Evet, neden hiçbir şey yapmamak bazen bir şey yapmaktan daha iyidi? Düşünmemek nasıl oluyorda düşünmekten daha faydalı bir eylem olabiliyordu? Mesela bu soruyu bile düşünerek sormuştum. Kısa süre önce üniversite ve aile hayatım bana sorgulamanın gereksiz bir uğraştan ibaret olduuğunu göstermişti. Sorgulamak belirsizliği arttırmanın yegane yoluydu. Belgeseller buna destek çıkıyordu. Afrika kıtasında sadece gününü kurtarmaya çalışan ve hayvandan farksız bir yaşam sürdüren insanlar için oluşan konular bizimkinin yanında neydi? Onlar sorgulamıyordu! Adalet ve eşitlik deyince gerçekten kafam allak bullak oluyordu. Gurur yapasım geliyordu. Eskiden imkansızlıklarla oluşan bu müthiş başarıları şimdi imkanlarla başaramamak beni deli ediyordu. Varlık bazen yokluğu tetikliyordu. Koşu yarışmasındaki gibiydik. Bayrağı arkadan getiren varını yoğunu vermiş ama bayrağı yeni alan onca ekipmana rağmen koşmuyordu. Bunların hepsini sadece 5 dakika içinde düşündüğümü varsayıyorum. Yataktan doğruldum. Aynda'da saçımı düzelten berbere bazı uygunsuz cümleler kurma isteğim geldi. Yapmadım! Kendi üzerimde başkalarının yetkileri daha önemliydi. bu saçımı beğenenler olmuştu. Berberle yaptığımız o kısa konuşma ise , neden kendi kararımı vermediğimi düşündürüyordu.

-Niye kesiyorsunuz oğlum saçımı ne güzel uzun?
-Yeniden çıkar ya,
-Delirmiş abi bu ya , şu saçlara baksana!
-6 aydır kesmedim
-Valla yazık etmiş abi.

Kendi fikrimden öte insanların ne düşündüğünü daha çok önemserim. Bireysel ve tanımadığım insanların arasında gezmeyi daha çok severim.
Yüzümü yıkadım. Saçımın önünde yan taraflardan daha çok bırakılan kısmını taradım. Böyle yapmayı sevmezdim. Berber öyle karar kılmıştı, karşı çıkmadım. Yüzüme bir müddet baktım. Daha iyi bir hayat yaşabileceğimi hep bu ayna sayesinde hatırlardım. Daha iyi bir hayat diye mırıldanırdım. Mümkün müydü bu? Bunu yaşamam şart mıydı? Bu noktada bulunmam gerekiyor muydu? Daha iyi bir hayat mümkün mü diye yeniden mırıldandım . Aynada gözlerime ve saçıma odaklandım. Olur mu olmaz mı...
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Tanabay derin bozkırda arkasında bıraktığı mesafeye baktı. Buraya kadar nasıl gelebildiğine şaşırdı. Başlangıçta ne kadar da uzun gözükmüştü gözüne, şimdi ise tepeye az bir yol kalmıştı. Tanabay durdu ve biraz manzaraya doğru bakındı. Atı Gülsarı'ya baktı. Nasıl da geldik ha Gülsarı. Baya hızlı geldik. Tanabay kolhoza yardım için öte köye varmaya çalışıyordu. Gün yavaştan ağarmaya başlamıştı. Gülsarı yorulmuş Tanabay'ın yüzünden terler damlıyordu. Tanabay işini bilen bir adamdı. Kolhoz'un devamı için yapması gereken işi yapardı. Son yıllarda işler değişmişti tabi. Kolhoz'a işinin eri olmayan adamlar atanmıştı. Tanabay anlamazdı! Belki de anlamadığından böyle diyordu. Derin bozkırda koyunları güdüyor. Köyüne ve devletine -komünist varlığına bir destekte o olmak istiyordu. Savaş döneminde de böyle yapmıştı. Cephede karşı düşmana hücum ederken de böyle yapmıştı. Devletim, vatanım, milletim demişti. Şimdi ne olmuştu da böyle şeyler dönüyor emin değildi. Savaş bitince her şey iyi olacak gibi gelmişti. Köyüne dönmüş, çocukluk aşkı Canbay ile evlenmişti. Sonraları Canbay'ın ona neden baktığını anlamamıştı. Kara gözleri, uzun saçları ve ufak gözleri ile başka bir erkeğe'de aşık olabilirdi. Tanabay ise sıradan biriydi , aptal biriydi.

Savaştan sonra gidişat iyi olmamıştı. Toprak babalarından malları alınmış ve sürgün edilmişti. Varlıklar kolhoza bağışlanıyordu. Tanabay var gücüyle kolhoza destek olmak istemişti. Devlet başta olmalıydı. Yoksa kurdu çakalı çıkar bağımsızlığa leke sürerdi. Arkadaşı Bektur o zamanlar kolhoz'un başındaydı. Onun ricası üzerine yayla'da koyun gütme işine verildi. Her yıl koyunları çoğaltmaya çalışıyordu, yünlerini de kolhoz'a veriyordu. Son günlerde işler tam tıkırında değildi. Tanabay yayla'da zorluklar çekiyordu. Kış çetin vurmuştu. Gülsarı'ya ve bozkıra bakarken aklına geçirdikleri son kış geldi . Ne çetin geçmişti. İlk defa sanırım orada devletini sorgulamaya başlamıştı. Savaş bitiminde ne kadar güzel bir hayata sahip olacağını düşündüğü halde, savaşın sonunda yayla'da koyunları doğuracak bir yeri bile yoktu. Evlerinin her yer damlıyor, kızları soğukta üşüyordu. Koyunlar kışın beyaz yünlerinin üzerine beyaz karları geçiyordu. Donmaktan kurtulan bazıları kuzuluyor. Diğerleri ise kadere bağlanıyordu. Tanabay endişeliydi. Kolhoz'a koyunları çoğaltacağının sözünü vermişti. Nereden gelmişti bu çetin kış! Oysa arkadaşı Bektur çok emin konuşturmuştu onu baharda. Arkadaşımız Tanabay demişti koyunlarla ilgileniyor , eminim bu sene ikiye katlayacaktır. Tanabay emin olamamıştı. Bektur'un gözünün içine baktı. Onu gözündeki eminlik ona özgüven verdi ve yünlerin ve koyunların sözünü vermişti. Ama o kış Tanabay'ın planlarını dinlemiyordu. Var gücüyle bastırmış, kızlarını, koyunları, karısını biçare bırakmıştı. Koyunların yarısı telef olmuş. Doğumlardan gelen kuzular ise emecek anne arıyordu. Hava güzel bir hale gelse bile , kuzular açlıktan kırılıyordu. Tanabay gene anlamıyordu. Devlet onlara söz vermemişmiydi? Yiyecek bulamaz ise bu koyunları, kuzuları nasıl hayatta tutardı. Ağzına geleni sayıp sövmek istedi. Karısı engel oldu. Şimdi ise uzun bozkırda bunları düşünüyor, geçmişi anmanın gereksizliğini hissediyordu. Çaresizliği suratına vuran rüzgarla hissediyordu. Sözleri hatırladı. Geçen sene ölen arkadaşı Bektur'u hatırladı. Ne de çok yormuştu kendini? Ağzı iyi laf yapıyordu. Kolhoz konuşmasında en son kürsü de yerini almış. Aziz milletin varlığı ve devamı için herkesin çalışmasının gerekliliğini belirtmişti. Millet var gücüyle çalışmalıydı. Devlet ve millet el ele vermeliydi. Köylü halkı devletine güvenmişti. Sonraları işi bilmeyen adamlar kolhoz'un başına geçtiğinde de devlet milletine güvenmeye devam etti. Bu böyle sürdüğünde Tanabay ve halk artık bir şeylerin doğru gitmediğini hissetmeye başladı. Artık güven ve sevinç yerini zorunluluk ve çaresizliğe bırakmıştı. Kolhoz başkanı değişmiş Bektur ise Tanabay'a her şeyin iyi olacağını söylemişti. Kolhoz başkanı İbrahim' gidip koyunların açlık durumunu anlattığında "daha bir sürü yer var Tanabay elbet sana da sıra gelecek" diyordu. Sıra gelmiyordu. Tanabay anlamıyordu. Git gide Tanabay'ın canına tak etmeye başladı. Gidip bırakmak istedi. Yapamadı! Bazıları yapmıştı. Atlara bakmakla görevli bir diğer arkadaşı Kaldar kolhoz'a gidip İbrahim' ağza alınmayacak laflar etmişti. Köyde hızlıca yayılmıştı bu dedikodu. Kaldar'ın cesareti bazılarını da aynı şevke getirse de cesarete gelen olmadı. Sosyalist devlette bunun karşılığının millete karşı çıkmak olduğunu bilinirdi. Kaldar'ın başına kötü şeyler geldiği konuşuldu sonralarında. Sonrada herkes devam etti... Yaşamaya, sürünmeye , çaresizliğe...

İşte bunları düşünüyordu Tanabay. Bozkır öylesine uçsuz bucaksız görünüyordu ki varlığını sorguladı bir an. Neden böyle oluyor anlamıyordu. İşler neden böyle olmuştu? Birlikte güzel günlere neden erişememişlerdi? Toplantı da Bektur'un dediği gibi güzel günler onları neden bulmamıştı? Savaş bittiğinde arkadaşları ile sevincini hatırladı. Beraber kımız içmişler , gece boyunca saz çalmışlardı. O günlerden Tanabay'ın aklında bunlar kalmıştı. Belki gene fakirdiler, belki gene açtılar ama beraberdiler, güçlüydüler. Savaşı da böyle kazanmamışlardı zaten.

Tanabay Gülsarı'ya baktı. yıllar boyunca bindiği ata baktı. Oda kendi gibi yaşlanmıştı. Eskiden ne kadar talibi olurdu. Köyün içinde Gülsarı yorga yürüşü ile gidince çocuklar misketi bırakır , genç kızlar camlara birikirdi. Şimdi ne kadar yaşlanmıştı Gülsarı. Ölmek üzereydi neredeyse. Tanabay ne yapacağında emin değildi. Oda çok yorulmuştu. Köye 1 günlük bir yol vardı . Geriye dönmesi de mümkün değildi. Öylece kaldı.... Tek başına gitse belki yolu alabilirdi ama bunu nasıl yapardı? Yıllardır bindiği atı, bir zamanlar ona hayranlıkla bakılmasına sebep olan atı nasıl bırakırdı. Dağa doğru baktı. Atın bu dağı çıkamayacağı kesindi. Tanabay ümitsizliği derinden hissetti. Geçirdiği kış gibi,devletine olan güveni gibi,karısına olan güveni gibi, çocuklarına olan sevgisi gibi, Bektur'un yüzü gibi, İbrahim'in yüzsüzlüğü gibi, Bozkır'ın uçsuz bucaksızlığı gibi, yaşamın güçlüğü gibi, savaşın sonuçları gibi, insanların yalanları gibi... İlerledi, ilerledi... Sonrasında geriye doğru baktı. Elvada Gülsarı dedi...Elvada Gülsarı...


Not: (Hikaye Cengiz Aytmatov'un Elveda gülsarı kitabından uyarlandı. )
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Hafta hatta yenilenmeler yapalım. Yeni bir kişi olmaya çalışıyorsak şimdiki yaptığımız şeyleri yapmamamız lazım. Bunu kısa ve net adımlarla yapmamız gerekiyor bu yüzdena "Atomik alışkanlıklar" kitabını aldım. İradem iyice azaldı. Bir şeyi yaptığımda tam yapıyorum yapmadığımda ise hiç. Özellikle yemek ve aktivitelerde bunu derinden hissedebiliyorum. Yemek yerken duramıyorum. Neyse, gelişim adını bazı adımları önümüzdeki haftaki pazara kadar şöylece belirleleyim.

13.04.2023'e kadar:

  1. Nutuk ve Atomik Alışkanlıklar bitecek (en azından ortasına gelinecek)
  2. Aralıklı oruç yapılacak (akşam 20.00'dan sonra yemek yok)
  3. Ekmek ve şeker yenmeyecek
  4. Günlük spor yapılacak
  5. Günlük odak egzersizi yapılacak (hiçbir şey yapılmayacak, hiçbir şey yapmamak yapılacak)
  6. Makine öğrenmesi konusunda tekrarlar yapılacak
  7. Derin öğrenme konusunda yol haritası belirlenecek
  8. YDS çalışılacak
  9. İngilizce dinleme yapılacak
  10. Yazı yazılacak konular bulunacak
  11. PP çalışılacak
  12. CV çalışılacak
  13. YT konusu bulunacak araştırması yapılacak.
  14. PMO kaynakları taranacak çevirilecekler listeye eklenecek.
  15. Digital Marketin alanında bir yol haritası çizilecek.
  16. YS yok.

Bütün bunlar aslında irademin yetmeyeceği şeyler çünkü net değiller ama yapmaya çalışacağım.
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Ortamın gerginliği beni de geriyor. Bir şeylerin farkında olmamak aslında bazı anlarda ne kadar güzel bir şey. Bir insanın diğer insanın yüzü hakkında yaptığı yorumdan sonra onun yüzünden gözümü alamadığımı fark ettim. Cümlelerden ziyade yargılar oluşmaya başlamıştı . Acizliğime şaşırdım. Ne kadar kolay manipüle oluyormuşum. Ciddi ortamlarda ki alttan alta laf sokmalı konuşmalar tuhafıma gidiyor. Sanki günahı ben işlemiş gibi hissediyorum... (olay var ilham yok)
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
Kırıklıklar

Gökyüzü sanki buruk bir havaya sahipti . Yüzünde gülümseme ve ağlama arasında kalan bir ifade vardı. İfadesizlik yüzünü tamamıyla kaplamıştı. Böyle anlarda bazen tiki tutar ve sırıtmaya başlardı. Etrafından geçen kalabalıkları düşünmeyi düşünüyordu. Buda garipti biraz zaten. Ne hakkında düşünmeye karar verdiğini kestiremiyordu. Köşe başında bir yere çöktü. Yağmur yavaştan sepelemeye başlamıştı. Kafasındaki kapüşonu çıkardı, kafasına yağmurun damlamasına izin verdi. Bir müddet bunun keyfine vardı. Aslında farklı görünmeye çalışıp çalışmadığını bilmiyordu. Doğru ya! İnsanlar yağmurdan kaçardı ama o bu eylemi sanki "bakın ben yağmurdan kaçmıyorum, sizden üstünüm" tarzı bir söylemde bulunmak için yapıyordu. Yağmur şiddetini biraz arttırmaya başlamıştı. Okul yolundan aşağıya doğru devam etti . Burası yürümeyi sevdiği bir güzegahtı. Bir tarafında zaten insanların yürümesi için bir alan yapılmıştı. Okula doğru yol alan kızlı erkeklı gruplara gözü çarptı. Tek başına yürüdüğüne biraz üzüldü. Oda bir kızla birlikte yürümek istedi. Sonra başka bir insanı da düşünmenin yükünün ne kadar ağır olabileceğini hatırladı. Kendine yeniden hak verdi. Bu devirde evlilik saçma bir mantıktan ibaretti. "Evlilik ciddi bir müessesedir" tarzı söylemler bitmişti. İnsanlar hoşlarına neyin gittiğine emin olamıyordu belki de . Tolstoy tartışıyor; Sanat güzel olandır. Güzel olan nedir? Güzel olan insanını beş duyu organına hitap edendir! O halde insan güzel bir insanla evlenmelidir denmeli mi? Yanındaki grup çoktan yolu aşmıştı. Ana caddeye varmadan sola döndü. Ara caddelerin birinde telefonunu kargoya verecekti. Herkesin zıttına bir fikir daha bulmaya çalıştı ve başardı. Yağmur kokusu o kadar da güzel değil. Bu yargıyı beğendi. Karşıt bir benlik oluşturdu! Birde karşıt ve savunucu benliğin arasına ılımlı benlik koydu. Bunu elindeki koz olarak tutuyordu. Kavga ve kızışma ortamlarında oynuyordu bu kartı. "Benceeee, erkekler askerlikten sonra direk evlenmeli" diyen akrabasına karşı kozunu oynuyordu. "Evet , evet! Olabilir bence de ama öyle yapmayanlar da var tabii." Karşıt taraf içinden bir yerden kendisinin esas fikrini öne sürmediği için onu dürtüyordu. Bu kart çok tehlikeli bir karttı. Oynadığı vakitlere çok dikkat etmeliydi. Bu görüşün kendisinin esas fikrininin olup olmadığını bilip bilmemesi bir yana, karşıdaki kişinin onun üzerindeki belki de yıllardan beri oluşan yargısı değişecekti ve günün sonunda kendisinin arkasından "bu da çok değişmiş" tarzı şeyler söylenecekti. Umursamayamadıklarımızdanmısınız kişiliğini oluşturmak uzun yıllar alıyordu o yüzden bu tip bir durumu çok kafaya takacağından karşıt taraf kartı genelde oynanmıyordu. Bu ise kaybetmesine neden oluyordu. Gene de kendi içerisinde bu söylemler güvendeydi. İlk 11 tamamen kendisinden oluşuyordu ve bu bir antrenman maçıydı ne de olsa. Gol atsa ne, atmasa ne idi. Beyin jimnastiği değil mi canım? Rahat ol! Biraz sert savunalım. Haklı çıkma sanatından bir takım şeyler kullanalım. Kişiliklere saldıralım! Yağmur kokusunu seven birisinin neden tadına varmak yerine evine koştuğunu hatırlatalım. Devamında fedakarlık yapılamayacak şeylerin değerinin olmadığını söyleyelim. Mevzu haklı çıkmak üzerine kurgulu! O yüzden bu konu özelinde yapılan yargıların hiçbirinin ahlaklı olup olmadığı ya da sonraki seferlerde bizi haksız çıkaracak söylemler olup olmadığı önemli değil. Hakim kararı açıklıyor! GOLLLL! Yağmur suyunun kokusu o kadar da iyi değilmiş demek ha!

Sağ tarafında kargo şirketinin adını görünce hayallerden sıyrıldı. Yağmur azalmıştı. İçeriye doğru adımını attı. ......
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
GÜN:1 15.10.2023

Elindeki bardakla dikkatli adımlar atmaya başladı. Her an düşürebileceğini sanıyordu. Belki de anlık bir dikkatsizliği büyük sonuçlara sebebiyet verirdi. Bunun yaşanma olasılığını düşününce rahatladı. Asansörün gelmesini bekledi. Yoksa merdivenle mı çıkmalıydı? Yanındaki uzun boylu çocuk ne düşünüyordu acaba? Yeni gelmiş olsa gerekti! Dikkatli süzüşler yapması tehlike olabilirdi. Oda gözlerini sol içeriye doğru devirdi. Neredeyse kaybolmuştu! Evren bazı sınırlara göre konulmuş ve bunu yapmasına imkan verilmemişti. Oysa bazı hayvanlarda bu özellik vardı. Gerilerini görebilirdi , hatta gece görüşlerine sahiplerdi. Eski zaman evliyaları ne demişler; insanın aczi çok büyüktür! Bu acizliğin ortasında bir de diğer insanlardan aciz kalmak vardı. Bu bir takım hayvan belgesellerine konu olacak tarzdandı. Sürü kışdan dolayı büyük bir göç yapmaya başlar ve yaşlılar ve sakat olanlar maalesef geride kalırdı. Sürü bunları beklemezdi. Bunu bir anlığına durumuma benzettim. İnsanlarda aslında inkar etseler de bunu yapıyordu.

Asansör gelince içeriye daldım. İçerinin garip havasını hissettim. Birbirimizin yüzüne bakmamaya odaklanamamak ve kaçamamak garip bir tezat oluşturuyordu. İnsan yaşamı basit bazı kurallara göre oynanmalıydı. Yüzleş, kaç ya da bekle! Bekle o kadar da sık yapılan bir şey değildi. Yüzleşmeye cesaretim , kaçmaya gücüm yoktu. Eh, ne yapalım? Bekliyoruz! Asansör hızlıca yukarı kata çıktı ve bekleme eylemi yerini kaçmaya bıraktı. Hemen yukarıya çıktım ve dışarının derin havasını içime çekmek istedim. Bir yerlerden hava kendine göre yolunu bulmuştu! Sürekli bir o yana bir bu yana giderek dikkatimi dağıtıyordu. Attığı tokatlar canımı acıtıyordu. Üşümeye başladım. Bir köşeye oturup aslında bugün ne yapacağım aklıma geldi.

DEĞİŞİM!!!!!
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
GÜN:2 16.10.2023

Değişim her daim gelişim ile aynı şey değildir. Geçmişe dönüp şöyle bir baktığımda sanırım bu denli kötü olduğum bir an hatırlamıyorum. Çocukluğumu affedebiliyorum ama farkındalık ile gelen kötülükler yapma insanin kendini affetmesini zorluyor. Hatalar bırakılıyor ve yeniden yapılıyor. Bu insana çok koyuyor. Bunu kaldırmak ise hataların işaretlenmesi ve üzerlerinden atlanması ile mümkün.

Değişim demiştik. Değişim aslında bir nevi kabul edilen bir kötülüktür. Yaşadığımız anın kötülüğüne yapılan bir atıftır. "Değşimek istiyorum" demek yaptığım bir şeyler yanlış demektir. Bunu düz bir şekilde kendine itiraf etmelisin. Güzel bir hayat yaşamak istemelisin. Değişim bu yüzden önemlidir. Başta ne söyluyoruduk; değişim gelişime eşit değildir ama değişim gelişime bir bakış atıştır. Topu ayağa almaktır, kaleyi görmektir. Ozan gibi dışarı atıp atmamaksa sana kalmış bir durum.

Olayın dönüp dolaşıp vardığı yer basitliğe yapılan ilginç vurgu olacak. O kadar da absürtleştirmeye gerek yok ne de olsa. Yaşam basit bazı kuralların yan yana gelmesinden ibaret. Dindar mı olmak istiyorsun? Aslında Allah'ın senden istediği şeyleri hayatının birçok alanına yayman gerekiyor. Mesleki başarımı istiyorsun. Gününü ona göre şekillendirmelisin. Birgün hergün demektir gibi bir felsefeye atıf var bu cümlede. Aslında bu kısmen doğru olsa gerek ama insan kendini affetmeli bir yandan. Yapılan günlük hata diğer güne geçmemli. Affetmeli insan kendini, sevdiklerini... Ölmeli insan hata yaptıktan sonra ve yapmayan bir versiyonu ile doğmalı. Unutmalı insan geçmişi, hatırlamalı bazı noktaları, ders almalı, ileri gitmeli , sonra da bırakmalı. Kahve ortamlarında yapılmaz mı efendim? Olayın yapıldığı şey her zaman geçmişe yapılan bir benzetmedir. "Evet evet bende aynısını yaşadım" tarzı cümleler doludur günlük konuşmalar. Joan is Awful! Belki de sadece Joan değil hepimiz sahtekarız. Neyse pasajı geçeyim. Günümü güzel değerledirmek adına bugün çeşitli görevleri yerine getirmeye çalışmaya karar vermiştim. Bunlar bir takım basit şeyler;

  1. Akşam kitap okumak
  2. Sosyal medya da takılmamak
  3. Yapay zeka çalışmak
  4. İngilizce çalışmak
  5. PP çalışmak
  6. Başkent ve illeri öğrenmek
  7. Namazlarımı kılmak
  8. E-kitap ve kitap okumak
  9. Oruç tutmak

Mükemmel olmaya çalışmıyorum. Sadece bazı basit şeyleri yerine getirmeye çalışacağım. Kendimi 6 aylık bir ölüm senaryosunun içine sokacağım belki de. 6 ay sonra yeniden doğacağım gibi bir büyük soğuma teoremi yapıyorum.

Hatalarımız nelerdi diye bakalım;
  1. Sabah çok geç uyandık
  2. İngilizce yeni kelime öğrenmedik
  3. Yapay zeka çalışmadık
  4. kültürel bir gelişim sağlamadık
İyi yönlerimiz nelerdi?;
  1. Oruç tuttuk
  2. Kitap okuduk
  3. E-kitap okuduk
  4. Koşuya çıktık
  5. Spor yaptık
  6. Namazları kıldık
Fena bir gün değildi yarın daha iyi olacak.
 

Azerbaijan NFP:)

Yeni Fapstronot
Katılım
17 Ağu 2023
Mesajlar
37
Tepki puanı
30
Puanları
21
GÜN:2 16.10.2023

Değişim her daim gelişim ile aynı şey değildir. Geçmişe dönüp şöyle bir baktığımda sanırım bu denli kötü olduğum bir an hatırlamıyorum. Çocukluğumu affedebiliyorum ama farkındalık ile gelen kötülükler yapma insanin kendini affetmesini zorluyor. Hatalar bırakılıyor ve yeniden yapılıyor. Bu insana çok koyuyor. Bunu kaldırmak ise hataların işaretlenmesi ve üzerlerinden atlanması ile mümkün.

Değişim demiştik. Değişim aslında bir nevi kabul edilen bir kötülüktür. Yaşadığımız anın kötülüğüne yapılan bir atıftır. "Değşimek istiyorum" demek yaptığım bir şeyler yanlış demektir. Bunu düz bir şekilde kendine itiraf etmelisin. Güzel bir hayat yaşamak istemelisin. Değişim bu yüzden önemlidir. Başta ne söyluyoruduk; değişim gelişime eşit değildir ama değişim gelişime bir bakış atıştır. Topu ayağa almaktır, kaleyi görmektir. Ozan gibi dışarı atıp atmamaksa sana kalmış bir durum.

Olayın dönüp dolaşıp vardığı yer basitliğe yapılan ilginç vurgu olacak. O kadar da absürtleştirmeye gerek yok ne de olsa. Yaşam basit bazı kuralların yan yana gelmesinden ibaret. Dindar mı olmak istiyorsun? Aslında Allah'ın senden istediği şeyleri hayatının birçok alanına yayman gerekiyor. Mesleki başarımı istiyorsun. Gününü ona göre şekillendirmelisin. Birgün hergün demektir gibi bir felsefeye atıf var bu cümlede. Aslında bu kısmen doğru olsa gerek ama insan kendini affetmeli bir yandan. Yapılan günlük hata diğer güne geçmemli. Affetmeli insan kendini, sevdiklerini... Ölmeli insan hata yaptıktan sonra ve yapmayan bir versiyonu ile doğmalı. Unutmalı insan geçmişi, hatırlamalı bazı noktaları, ders almalı, ileri gitmeli , sonra da bırakmalı. Kahve ortamlarında yapılmaz mı efendim? Olayın yapıldığı şey her zaman geçmişe yapılan bir benzetmedir. "Evet evet bende aynısını yaşadım" tarzı cümleler doludur günlük konuşmalar. Joan is Awful! Belki de sadece Joan değil hepimiz sahtekarız. Neyse pasajı geçeyim. Günümü güzel değerledirmek adına bugün çeşitli görevleri yerine getirmeye çalışmaya karar vermiştim. Bunlar bir takım basit şeyler;

  1. Akşam kitap okumak
  2. Sosyal medya da takılmamak
  3. Yapay zeka çalışmak
  4. İngilizce çalışmak
  5. PP çalışmak
  6. Başkent ve illeri öğrenmek
  7. Namazlarımı kılmak
  8. E-kitap ve kitap okumak
  9. Oruç tutmak

Mükemmel olmaya çalışmıyorum. Sadece bazı basit şeyleri yerine getirmeye çalışacağım. Kendimi 6 aylık bir ölüm senaryosunun içine sokacağım belki de. 6 ay sonra yeniden doğacağım gibi bir büyük soğuma teoremi yapıyorum.

Hatalarımız nelerdi diye bakalım;
  1. Sabah çok geç uyandık
  2. İngilizce yeni kelime öğrenmedik
  3. Yapay zeka çalışmadık
  4. kültürel bir gelişim sağlamadık
İyi yönlerimiz nelerdi?;
  1. Oruç tuttuk
  2. Kitap okuduk
  3. E-kitap okuduk
  4. Koşuya çıktık
  5. Spor yaptık
  6. Namazları kıldık
Fena bir gün değildi yarın daha iyi olacak.
Allah kabul etsin. Namaz bana çok yardımcı oldu süreçte.
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
GÜN:3 17.10.2023

Kimse kolay olacak demedi veya kolay olması beklenilmedi. O halde aynı yanlışlar üst üste neden yapıldı? Yarın hallederdik galiba! Böyle bayat cümlelerle idare ederdik belki de. Bir parça yere düşerdik, bir yandan kırılırdık. Bunlar kimyasal değişime girer, eski haline geri dönemezsin ya da bir ton yalandır! Eski haline neden geri dönmeyi bekleyesin? Sen eski sen değilsin belki de eski sen olmanda gerekmiyordur. Bir zamanlar başardığın şeylerin daha iyisini yapabileceğin bir konumu hayal edersin belki de! Geçmiş elem, gelecek belirsiz ve şimdi ise kayıp! O halde ne halt yiyorum?

Her neyse! Konuyu başa alalım! Olayı bu kadar dramatize etmeye gerek yok sanırım! Kötü bir gün olmadı ama iyi olması için gereken tüm adımlar atılmadı. Bazı hatalar yapıldı ve ödenmesi gereken bedeller ödenmedi. Ödeyelim!

Dün yaptığım spor neticesinde sabah çok dinç kalktım ve namazı, sporu, kitabı okudum. Ardından okula geçip biraz ders çalıştım! Aslında yapmam gereken görevlere rağmen ben bir takım dalmalara saplandım. Akşama doğru az önce fındık yedim ve esas amaçlarımdan olan kilo üzerine ciddi bir kilometre taşı kaybettim. Ekmek, şeker ve gece geç saatlerde yemek kabul edilir cinsten değil.

Yarın bunları egale etmiş şekilde yeniden deneyeceğim;
....
 

Rodion Romanoviç

Raskolnikov
Çevirmen Üye
Katılım
16 Şub 2021
Mesajlar
906
Tepki puanı
2,175
Puanları
160
Konum
Türkiye
Web Sitesi
1000kitap.com
GÜN:4 18.10.2023

Güzel bir gündü. Belki de biraz erken kalkmalıydım. Ayağımın ağrısı geçmiş değil. İki gün önce yapmaya başladığım koşu etkinliğinden olsa gerek. Yarın gene yapacağım Yarını tam anlamıyla hayal edemiyorum. Belli başlı noktalarda eksiklerim var , bunların kapanması gerekiyor.

Dikkat edelim;

Sabah erken kalkmaya
Akşam erken yatmaya
Akşam telefondan uzaklaşmaya
23.30'dan önce yatmaya


Yarın için;
İngilizce yds çalış
ingilizce dinleme
dö cnn
dö yol haritası
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Üst